Kapitalizmin 1984'ü (2)
Medyanın bir parça ilgilendiği 'Erdemir'in özelleştirme tarzı'na dair tartışmanın satır aralarında 'Kapitalizm'in 1984'ünden yeni bir özet bulmak mümkün. Parayı tanrı, piyasayı da din yerine koyan kapitalizm, bu iki kutsalını bile her zaman için' tutarlı birer belirleyici' olarak da tanımaz! Örnek olarak, Erdemir'e soyunan firmaların hepsine Özelleştirme İdaresi tarafından 'yeterlilik' verilmesinin altını çizelim! Bu müşterilerin önemli bir kısmının mal varlıkları konusundaki şüpheler kör gözleri açabilecek kadar çarpıcı! Açıkçası Erdemir'e heveslenenlerin bir kısmı fiilen 'kara para' zanlısı. Hani sermayenin ahlakı? Hani devletlerin ve' uluslararası toplum' denen kapitalist sosyetenin savunduğu değerler, koyduğu ilkeler? Erdemir özelleştirmesi nereden bakılırsa bakılsın Türkiye için de, hükümet için de tarih önünde hesabı kolay verilebilecek bir konu değil. İstifa eden yöneticilerden birinin Erdoğan'a yaptığı gönderme de anlayana 'davul zurna' niteliğinde: - Karadeniz'de bir mülk satılacağı zaman önce komşuya teklif edilir. Aslında sadece Karadeniz'de değil bütün Türkiye'de, hatta belki yeryüzü kültürlerinin çoğunda bu 'teamül' var. Komşuya daha ehvence bir fiyatla satmak da doğal bir kural gibidir. (Herhalde Erdoğan'ın Karadenizliliğine atıfta bulunmak için böyle söylenmiştir.) Ancak 'iğne deliğinden un akıtan' hazinecibaşımız böyle ahlaki ve örfi sitemlere karşı susturuculu kapitalist silah çekmede ve Erdoğan'ın tutucu (!) yanının devreye girmesini engellemede pek mahirdir: - En çok parayı bastıran alır! Aksini yaparsak onu kayırdınız derler! Su baştan kesilmiştir artık! Haşin hazinecibaşı parayı tanrı, piyasayı din bilen kapitalizmin küresel ruhbanlık merkezini mutlu edecek manevrayı kaşla göz arasında bitirmiştir. Böylece kamu çıkarı terimi fiilen yasadışı kılınmış, ihalenin yerli bir talibe kalması neredeyse suç ilan edilmiştir. Hatta bu manevra ile 'halka arz' bile gündeme gelmeden ihtimal olmaktan çıkarılmıştır. Mesela dedik.
Serbest girişimi önemsemekle birlikte yabancı sermayeye yerleşik kapitalist mantıkla bakamayanlardan biri olarak üç gün önce Azerbaycan'da Türkiye'den bir girişimcinin etkinliğini izliyordum. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in de açılışına katıldığı 'beş yıldız üstü' EXELSİOR HOTEL'in sahibi Ahmet Erentok'un başarısı ve parıltısı ile gurur duyarken beynim gönlümde çelişki avına çıkıyordu: - Türkiye'de yabancı sermayenin cemaziyelevvelinden ve bugününden yana pek şikayetçi ve şüpheci davranıyorsun ama Azerbaycan'da bir vatandaşının girişimlerine pek sıcak bakıyorsun. - Bir kere burası Türkiye için yabancı bir ülke değil, Azerbaycan! Erdemir ve benzerleri buradaki ciddi Türk girişimcilerin işleri ile kıyaslanamaz! Zira buraya getirdiği bir milyon dolarını kısa zamanda dört milyon dolar yapan kimse yok. (Oysa Türkiye'ye giren 7 milyar sıcak para, göz açıp kapayıncaya kadar 30 milyar dolarlık bir servete dönüşebilmiştir.) Böyle karlılık olsa olsa kadın ve uyuşturucu ticaretinde vardır. Onlar ne kadar temizse sıcak sermayenin Türk piyasalarındaki dalgıç hamleleri ile çıkarttığı Karun'luk servetler de o kadar meşrudur. - Canım ERDEMİR, TÜPRAŞ, TELEKOM ve benzerleri, sıcak paradan çok farklı şeyler? - Aksine pek farkları yok. Kapitalizmin kutsal kitap yorumcularına göre yabancı sermayenin bir ülke için başlıca iki kerameti nedir? İstihdama katkı sağlaması, yeni teknolojiler getirmesi. Nasıl sıcak para istihdama ve teknolojik atılıma hiçbir katkıda bulunmuyorsa, dev milli kuruluşlara konacak yabancı sermaye de bu yönde hiçbir artı getirmeyecektir. Oysa Azerbaycan'da Türkiye'den gelen ciddi girişimciler sadece başkentin kaymağını yemeye çalışmıyorlar, ülkenin taşrasında da önemli yatırımlar yapıyorlar. Ve nihayet, ülkelerin dışarıdaki yatırımlarını 'çağdaş cihangirlik türü' saydığım için, aleyhime işlediği zaman Türkiye vatandaşı -dünya vatandaşı değil- olarak karşı çıkarım. Bu da benim serbest piyasacılık sınırım. Kaldı ki keyfi 'serbest piyasa' algısında yalnız da değilim. Şu sıralar özel teşvik uygulamaları sonucu Avrupa'dan ve özellikle Almanya'dan kaçmakta olan ABD sermayesini yorumlayan pek çok iktisatçının ağzından Kapitalizmin 1984'ü örneklenmekte,'dün dündür, bugün bugün' denmektedir: - İster bana gelirken olsun, ister benden çıkarken olsun, yabancı sermaye her durumda çıkarıma aracılık etmelidir; o kadar! Lakin bizimkiler ise aşağılık duygusunun esiridirler: - Batı yabancı sermayeyi kutsarken, ben nasıl yan bakarım? Haşa!
|