Constantine
Yılın dikkat çeken filmlerinden biri, yazın tembel akşamları için gecikmeden devrede. "Hellblazer" çizgi roman dizisinden esinlenme "Constantine" (WHV / Tiglon) Matrix'in ruhlar alemindeki versiyonu gibi... Zaten o filmdeki Keanu Reeves de baş aktör vaziyetinde. John Constantine, Los Angeles'in loş ve kuytu köşelerinde sürekli tarama yapan bir iblis avcısı. Tabii ki, "şer ekseni" burada dünyanın sonu için şeytan ve cinlerin iyilere göre artırma çabasındaki güçler. Hikaye bu. Müzik videolarının dahi yaratıcısı Martin Lawrence, süper efekletlerle dolu, hayalgücü hikayenin klişelerini rahatlıkla saklayan, heyecan dolu bir film yapmış. Hayalgücü deyip duralım. Benim bu haftaki favorim, büyük usta Katsuhiro Otomo'nun Akira'dan yıllar sonra çıkardığı ikinci anime'si "Steamboy" (Buhar Çocuk, Sony Pictures). 1866 yılında, İngiltere'de, Ray Steam adında bir çocuk, günün birinde gizemli bir buhar topu alır. Çok geçmeden birçok devletin de bu topun peşinde olduğunu farkeder. Küçük Ray, bu arada, Amerikalılara savaş topları imal eden babasıyla bilimi insanlığa barış için bir araç olarak gören iyi dedesi arasında kalır. Otomo'nun muazzam düşgücü sayesinde, ortaya gelecek ile geçmiş ve bugünü bir araya getiren, çok az çizgi romanda rastlanan türden bir görsellikle göz kamaştıran eşsiz bir film.
KADIN HAKLARI Katja von Garnier'in Türkiye'ye gelmeyen yapıtı "Iron Jawed Angels" (Demir Çeneli Melekler, WHV / Tiglon), ABD tarihinin pek işlenmeyen önemli bir kesitini ekrana taşımış. Kadınların oy hakkı için 1912-20 arasında verdiği sıkı mücadelenin önderleri Alice Paul ve Lucy Burns'ün fırtınalı serüveni, Oscar'lı Hilary Swank'ın enerjik oyunuyla dramatik ögeleri yüksek bir gerilime dönüşüyor. Kadın hakları hareketinin tosladığı sert muhalefet, hareket içindeki çekişmeler ve polisin acımasızlığı, biraz atlamalı-sıçramalı bir kurguyla da olsa, yer yer adeta gözleri acıtıyor. "Patton" ile ebediyete sağlam bir yapıt bırakan usta yönetmen Franklin J Schaffner, "Islands in the Stream" (Akıntı Adaları, Paramount / Palermo) ile, ünlü yazar Ernest Hemingway'in son romanını ekrana aktarmıştı. Aslında otobiyografik özellikler taşıyan bu roman, 1930'ların sonunda bir Karayip adasında yalnızlığa çekilen, alkolik, huysuz bir yazarın oğullarıyla kuramadığı ilişkiyi anlatıyor. Yazar rolünde George Scott var. Temposu, görselliği ile usta işi bir ürün. Martin Scorsese'nin 1970'lerin sonundaki sancılı döneminden izler içeren, iddialı filmi "New York New York" da nihayet DVD formatında bizi bulmuş durumda. Sevgili dostu ve sadık aktörü Robert De Niro ile Liza Minnelli'yi buluşturan bu film, bir açıdan, Scorsese'nin şiddet dolu filmlerinden bir kopuşu da simgelemişti. Eleştimenler beğenmedi, film battı. 1940'lı yıllarda iki müzisyenin tanışıp evlenmesi ve kariyerlerinin çakışmasını, yer yer akıl durduran sahneler ve oyunlarla adeta "dokuyan" Scorsese, en büyük yürek acısını kişisel kesitler de taşıyan bu filmle yaşamıştır. James L Brooks imzalı "Spanglish" (Sony Pictures), tatlı bir komedi. Ve Adam Sandler'ın en iyi filmi. Los Angeles'ın ünlü Malibu sahilinde enfes bir evde yaşayan Clasky ailesi, kilolu çocuklarına da bakacak bir Meksikalı kadın tutar. Ülkesinden yani göçmüş olan bu güzel kadın, Flor, eve yetenekli küçük kızıyla yerleşir. Evin nörotik hanımı Deborah, sürekli kriz geçirir. Evin nazik beyi ise, Flor ile duygusal bir bağ kurar. Hayaller, ilişkiler, hayat ve ayrılıklar üzerine, hafif meşrep bir film. Sylvester Stallone'nin 1993 tarihli filmi "Cliffhanger" (Dağcı, Studio Canal / Palermo) da aslında pek yabana atılmaması gereken bir gerilim. İlk çıkışında biraz dikkatlerden kaçan bu film, tüyler ürpertici tırmanış çekimleri ve ustalık ürünü bölümler içeren senaryosuyla ekrana mıhlayan türden. Emekli dağcı Gabe Walker (Stallone) zirvede kaçak haydut kovalıyor. Kaçmaz!
Melis Akman
|