Yine çaldı kırağı
Mimar, tarihçi, yazar ve öğretmen Stefan Yerasimos, derya gibi dağarcığıyla ayrıldı aramızdan. Şimdi Beethoven'in ruhuyla Osmanlı saray müziğini tartışıyordur.
Geçen hafta telefonsuz, internetsiz, gazetesiz, televizyonsuz, kısacası gözümün medeniyetle ilgili hiçbir şey görmediği dönemlerimden biriydi. Karaya indikten birkaç saat sonra mesajlar gelmeye başladı. Önce inanmadım. Sonra gazeteleri gördüm. Belkıs'ı aradım hemen, sevgili karısını. "19 Temmuz gecesi oldu Sedef" dedi. "Ne, nasıl?" diye bir şeyler geveledim, anlamaya çalıştım. "15 günde aldı götürdü hastalık. Sizler gibi birkaç kişi dışında, yokluğunun ne demek olduğunu anlayabilecekler mi acaba?" diyordu. Büyük bir tarihçinin karısı olmak böyle bir şey olmalı işte. Stefan Yerasimos'un şahane sevgilisi Belkıs, sadece kendi acısını değil, Türk kültür hayatının kaybını da düşünüyordu. Birkaç ay önce yine telefonda dertleşmiştik Belkıs'la. Artık kendisini bu kadar yormaması gerektiğini, yerine birilerini yetiştirmesi gerektiğini konuşmuştuk. Bir ay önce ise, ikimizin de konuşmacı olarak katıldığımız bir toplantıda kendisine sormuştum; "Yine o kadar yoruyor musunuz kendinizi?" Alçakgönüllü gülümseyişiyle cevap vermiş, o çok sevdiğim Levanten şivesiyle, "Çalışıyoruz işte canım" diye geçiştirmişti.
İSTANBUL TUTKUNU Evet, Stefan Yerasimos çok yordu kendisini. Çünkü hepimiz, onun inanılmaz kültürüne başvuruyorduk. Çünkü o, Bizans ve Osmanlı tarihini en çok araştırmış kişilerden birisiydi. Ele aldığı konuyu, Yunanca, Türkçe, Osmanlıca, İngilizce, Fransızca, Latince kaynaklardan okuyabilen pek az araştırmacıdan birisiydi. İstanbul'un en büyük tutkunlarından ve bu kenti en iyi bilenlerden birisiydi. Bizler gibi tarihçi ya da bilimadamı olmayan iş arkadaşlarıyla da çalışmayı seven, o derya gibi dağarcığını hiç yüksünmeden herkese açan nadir uzmanlardan birisiydi. Bütün titizliğiyle hatalarımızı düzelten, bilginin paylaşıldıkça çoğaldığına inanan bir araştırmacıydı. İlk birlikte çalıştığımız 1999 yılından bu yana, dünyanın sayılı araştırmacılarının kendisine başvurduğuna şahit olmuştum. Müziğinden politikasına, mutfağından mimarisine, mezarlıklarından saraylarına kadar her şeyini sevdiği "şehr'İstanbul"unu yüzlerce makalede ve birçok kitapta dünyaya anlatmıştı.
MEZARLIKLARI SEVERDİ Bu kış tekrar birlikte çalışmıştık. Elindeki yüzlerce işe rağmen, her soruma aynı gün cevap verişine, sabrına, mükemmeliyetçiliğine bir kere daha şahit olmuştum. Bir akşam, bir davette karşılaştığımızda, kendisine olan hayranlığımı anlatırken yine dünyaca ünlü bir yazar, Kenize Murad beni onaylamış ve "Bilmiyor musunuz, Stefan dünyada tektir" demişti. Ve o, yine sadece gülümsemekle yetinmiş, bilgeliğin alçakgönüllülük demek olduğunu kanıtlarcasına hiçbir yorum yapmamıştı. Tek tesellim ne, biliyor musunuz? Mezarlıkları çok severdi Stefan Usta. Pere Lachaise'de dünyanın sayılı sanatçıları ve devlet adamlarının yanına gömüldü. Eminim ki, bir gün Beethoven'in ruhuyla Osmanlı'nın saray müziğini tartışıyordur, ertesi gün Chateaubriand ile Osmanlı edebiyatını, daha ertesi gün Delacroix ile oryantalist resim akımını. Mimar, şehirci, araştırmacı, yazar, öğretmen, tarihçi Profesör Stefan Yerasimos, yıllar boyunca biriktirdiği inanılmaz kültürüyle beraber ayrıldı aramızdan. Önce, dünya güzeli sanatçı eşi Belkıs'a metanet diliyor, ardından da onun arşivlerini kullanabilecek ve başlattığı yolda yürüyebilecek yetkinlikte genç bir araştırmacının, bir an önce meşalesini devralacağını umuyorum.
Sedef Ecer
|