| |
Türkiye kurtuldu ya KKTC?
Dışişleri Bakanı Gül görüşmeyi bitirip teybi kapatmamızdan sonra, alnındaki teri silerek şöyle dedi: "AB ile müzakerelerin önündeki en büyük engeli yarasız beresiz aşmak kolay değildi. Ancak bir karış toprak vermeden, tek asker çekmeden bunu başardığımıza inanıyorum. Üstelik bu dönemde Kuzey Kıbrıs'tan tecrit büyük ölçüde kalktı. Cumhurbaşkanı Talat'ı ABD, Rusya, AB muhatap kabul ediyor. En önemlisi, Kıbrıs Türk toplumu son iki yılda gözle görülür biçimde zenginleşti. Her ailenin iki evi, üç arabası var..." Dışişleri Bakanı Serdar Denktaş da Gül'ün değerlendirmesini doğrulayan açıklama yaptı: "Kıbrıs Türk halkının ekonomik durumu hiç de kötü değil. Kişi başına düşen milli gelir 7.500 dolara ulaştı."
Limanlar açılırsa Gümrük Birliği Ek Protokolü, Kıbrıs Türkleri için işte asıl bu açıdan hayati önem taşıyor. Kuzey Kıbrıs'taki yaygın görüş, Türkiye'nin "Havaalanları ve limanlar malların değil hizmetlerin serbest dolaşımı kapsamına giriyor" yorumunun Brüksel'de kabul görmeyeceği yönünde. Limanların açılması ise, Talat'ın ifadesiyle, "KKTC'nin ayakları üstüne duramaması", hatta "bitmesi" sürecinin başlangıcı olacak. Peki ne yapılabilir? Kıbrıs Türkleri'nin yolunda iki ok bulunuyor: 1- Türkiye'nin desteğiyle malların serbest dolaşımının Kıbrıs'ın tümünde uygulanması. Bu şekilde Kuzey Kıbrıs'ın da AB ile entegrasyonunun önünün açılması. 2- Kuzey'in kağıt üstünde bağımsız ama fiilen Güney'le entegre olmak zorunda kalması.
İlk oku izlemek için geç değil. Kıbrıs Türk Ticaret Odası Başkanı Ali Erel diyor ki: "Türkiye'nin Ek Protokol'ü imzalamaması nasıl imkânsızsa, uygulamaması, limanlarını açmaması da imkânsız. Ancak bunun da çözümü var: Kıbrıs'ın tümünde serbest mal dolaşımını sağlayacak adımları hemen atmalıyız. Serbest ticaret, yani Kuzey Kıbrıs ekonomisinin Türkiye, Güney Kıbrıs ve AB ile bütünleşmesi, Kıbrıslı Türkleri ve Türkiye'yi sıkıntılardan korur. Bunun için kuzey limanlarının yasal ve fiziki altyapılarının hızla AB müktesebatına uyumunu sağlamalıyız Limanların yönetimi AB Komisyonu ile veya onun denetiminde yapılabilir. AB'nin Mali Yardım Tüzüğü'nü Doğrudan Ticaret Tüzüğü'nden ayırtıp, Brüksel'den gelecek kaynağı altyapı çalışmalarında kullanabiliriz. Ancak böylece siyasal çözüme kadar geçecek süreyi yararlı kullanır, Kıbrıs'ta iki ekonomi arasındaki farklılığı giderir, Kıbrıslı Türkler'i AB üyeliğine yakınlaştırabiliriz. Aksi halde, durumumuz hiç de iyi değil..."
Rum'un niyeti çürütmek Rum tarafı da işte o "Aksi hal"in, yani ikinci seçeneğin koşullarının tümüyle oluşmasını sabırla bekliyor. Bunu görmek için Dışişleri Bakanı Yorgo Yakovu'ya kulak vermek yeterli: "Kıbrıs Türk toplumu zaten büyük ölçüde Kıbrıs Cumhuriyeti'ne entegre oldu. Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin vatandaşları, dolayısıyla AB vatandaşları konumunu kazandılar. Bunun imkânlarını kullanıyorlar, başta sağlık olmak üzere tüm hizmetlerden yararlanıyorlar." Türkler'i zaman içinde Rum toplumu içinde eritmek politikasına AB'nin de el altından destek verdiğine kuşkumuz yok. Türkiye, soydaşlarınının -çaresizliğin son durağında bekleyen- Rum toplumuna "azınlık" gibi yamanması olasılığını düşünemeyeceğine ve kabullenemeyeceğine göre, hızla karşı çözümler üretmek zorunda. Yoksa sabrın sonu Rumlar için selamet, Türkler için felaket olabilir.
|