Tatilin İlk Günü
Uçak yolculuklarında uçmak değil, havaalanı yıpratıcı... Ama yolun sonunda İzmir olunca yorgunluk unutuluyor
Yıllık izin Roma'dan THY'nin uzunca bir rötarıyla başlıyor. Roma havaalanında bilet satışta yazıcı bozulmuş, cumartesi tek başına çalışan bayan görevli bütün biletleri tek tek eliyle yazıyor. Tuhaf bir durum. Eski bir makine olduğunu söyleyerek 'İnşallah değiştirirler' iç çekişleriyle yolcularla dertleşiyor. Benim de rezervasyonumu silmişler, neyse imdadıma THY'nin olmazsa olmaz görevlisi Sinyor De Martini yetişiyor. Valizleri check-in'e verirken bu kez de sistemde bir arıza oluşuyor ve görevliler 'uçuşu kapayamıyoruz' diyor. Check-in banko'sunun önünde bir saat bekliyoruz. Görevli aynı verileri sürekli bilgisayara giriyor, bilgisayar da almıyor, tuşlara sinirli sinirli basıyor, biz de öyle çoluk çombalak bekliyoruz. Ben kendi kendime 'gene bir İtalyan durumu, Roma'da olur böyle şeyler telaşlanma' diyorum.
EDALI HOSTESLERİN HALİ Batıl inançlı olsam "Yok sen bugün hareket etme, tüm işaretler gitmemen yolunda" diyeceğim. Allahtan Simona var. Genovalı, eşimin liseden arkadaşı. Artık benim takıma geçti. Eşim olmadığı için bize havaalanına kadar eşlik etti ve çocukları o idare etti. Yoksa iki çocuğun koşturması ve saatler süren bekleyişler, pürüzler adamı epey daha gerebilir. Uçak yolculuklarında uçmak değil, havaalanında geçen süre çok daha yıpratıcı. Çocuklarla uzun koridorlar, kontroller, yürüyen bantlar, koşturmalardan sonra uçağa biniyoruz. Ufaklıkların dilleri bir karış dışarda su istiyorlar. Düğmeye basın ve hostesi bekleyin. Epey zaman sonra çocukların yorulmadan tekrarladıkları 'su, su' yakınmaları arasında, genç bir hostes edalı bir biçimde geliyor. İki bardak su istiyorum. Zahmet verdiğim çok belli. Kendimi, Donatella Versace'- den 2 bardak su istemiş gibi hissediyorum. Ayrıca istenebilir de... Zaten su gelmiyor. Kendime "Sen de Versace'den su istemeseydin" diyorum. Donatella, pardon, hostes yanımızdan geçerken "Affedersiniz çocuklara su istemiştim" diyorum. Aslında çekiniyorum da, "Sana ben mi, çocuk yap dedim" diye düşünebilir. Hostes, "Ha, onu ben içeriye söyledim, getirmediler mi" diyor. Anlaşılan içerde Armani'ye aktarmış su getirmeyi. Neyse su geliyor. Uçak içinde su eğlencesiyle yaklaşık bir saat vakit geçiriyoruz. İçerdeki yolcular homur homur homurdanıyorlar. Biraz sonra kaptan pilotumuz uçuş güzergahımızı veriyor ve kalkıyoruz. Neyse kendilerini affettirmek için olacak ya da belki çocuklar var diye, ilk yemek servisini bize yaptılar. Diğer yolcular da bize bakıyor, bunlar torpilli diye. Çocuklar yine illa da önce "su" diye başladılar. Yemekler soğuyunca servis arabası geri geldi. Meğer içecekleri yerleştirmeyi unutmuşlar. Gecikme, servisin kötülüğü... Elbette sinirleniyorum. Çünkü tüm İtalyan dostlarıma "THY ile uçun, şöyle rahat, böyle iyi" demekten Pinokyo olacağım. Türk pilotlarını her zaman överim. Bir o konuda fikrim değişmedi. Ama İstanbul-İzmir uçuşundaki hava hosteslerinin nezaketi ve güleryüzlülüğü yorgunluğumu hafifletiyor. Neyse nihayet Karşıyaka... Roma'dan gelen biri için de Karşıyaka müthiş bir yer. Kim ne derse desin dünyanın en güzel 'şehirlerinden' biri... Boşuna 35.5 demiyorlar. Bir kere rahat, insani boyutta bir şehir. Sıcak sıcak, diyorlar ama bana Roma'nın sıcağından sonra bazen serin bile geliyor. Bilmiyorum başka hangi şehirde sahil bu kadar medeni bir biçimde; spor, oyun alanları, çocuk bahçeleri ile donatılmıştır. Uzun sahil yürüyüşlerini de özlemişim. Ve artık kokmuyor da. Çocukluğumun burun kemiğini sızlatan kokuları yok. Çamlık'dan ver elini Bostanlı...
|