| |
Ekonomik büyüme işsizliğe çare mi?
Eski alışkanlıkları doğuran sosyal şart değişirken, bu değişimi insan hemen algılamıyor. İnsanlar ve kurumlar yeni şartların doğduğu ortamlarda da uzun süre eskisi gibi kalmaya devam ediyorlar. Çağımızın en temel sorunu olan "işsizlik" konusunu ele alalım. İşsizlik tüm dünyayı yakıp yıkıyor. Bundan kaçıp kurtulan pek olmuyor. AB'de işsizlik büyük sorun, geri kalmış ülkelerde de, Türkiye'de de. Çünkü dünyadaki çağ değişimi "kol gücünü" etkisiz kılıyor, işçi sınıfı da aynı tarım gibi tarih sahnesini terk etmeye hazırlanıyor. Kol gücüyle çalışanlara talep azaldıkça da işsizlik serüveni hızlanıyor ya da insanlar üç kuruşa çalışır hale geliyorlar. Tarihin değiştiği, kol gücünün hakimiyetinin hızla azaldığı bir dönemdeyiz.
İşsizlik Türkiye'nin de en yakıcı toplumsal sorunu. Geçenlerde, BM Avrupa Ekonomik Komisyonu'nun Türkiye ekonomisi ile ilgili bir değerlendirmesinin özetine rastladım. Raporda, Türkiye'nin 2001 krizi ertesinde gösterdiği performans övülürken, önündeki riskler de şöyle sıralanıyordu: 1- Sıcak para ile finanse edilen cari açık. 2- Kamu borcunun yüksekliği. 3- İşsizlik. Rapor, güçlü büyümenin yeni istihdam alanları yaratamadığını da vurguluyordu.
Güçlü büyüme neden yeni iş alanı yaratmıyor? Sorunun cevabı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu'nun Bakanlar Kurulu için hazırladığı "İstihdamın Artırılması ve İşsizliğin Azaltılması" adlı raporda var. Rapor, 1990 yılı itibariyle işçi verimliliğinin sürekli olarak arttığını söylemekte. 1990'ı "100" olarak aldığınızda 2004'te ana metal kolunda işçi verimliliğinin 149.6'ya, tekstilde de 135 puan seviyesine ulaştığını görüyorsunuz. İşçi verimli çalıştığında başka işçinin çalıştırılmasına ihtiyaç duyulmuyor. Duyulursa mevcut işçiler biraz daha fazla çalıştırılıyor. Nitekim, imalat sanayiinde ortalama haftalık çalışma süresi 52 saat olarak saptanmış.
Türk imalat sanayiinde emek verimliliğinin artma süreci, 1989'da ANAP iktidarının ağır bir yerel seçim hezimetine uğramasına kadar dayanmakta. ANAP seçmen tarafından ağır bir şekilde cezalandırılınca o güne kadar çalışanlardan, özellikle de kamudan esirgediği ücret zammını okkalı bir şekilde gerçekleştirdi. Kamudaki artış, özel sektörü ürküttü. İşçi ücretlerini artırmak yerine, teknolojik yenilenmeyi tercih ettiler. O teknolojik yenilenme hem büyümeyi sağladı hem de istihdam ihtiyacını azalttı.
Epeydir, ortalıkta dönüp dolaşan bir laf var, "ekonomik büyümenin istihdama yansımadığı" tekrarlanıp duruyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Başesgioğlu da "Büyüme yüzde 6'dan az olursa işsizlik sürer" diyor. Ancak, büyümenin yeni iş alanları açması, istihdam yaratması, imalat sanayiinin önem arz ettiği sanayi dönemi yapılanmasında doğruydu. Şimdi eski tür sanayi önemini yitirdikçe, ekonomik büyümeye rağmen yeni iş sahası açamıyor. Bu konuya eski alışkanlıklar ile değil, yeni bir zihniyetle bakmak gerekmekte.
Türkiye, işsizlik sorununu köklü bir şekilde aşmak için yarattığı "değer" miktarını artırmak zorunda. Katma değer artışı için de "araştırma ve geliştirme" konusundaki orta ve uzun vadeli politikasını oluşturmalı. Küresel bir üretim stratejisi belirlemeden, bunun içerdeki sosyal yapılanmasını ele almadan, niteliksiz işgücüne iş bulamayız. Üstelik o çaresiz yığınlara, rekabet nedeniyle hayata direnemeyecek olanlar da katılacak, katılıyor da. Toplam üretimi, ihracatı nasıl artıracağız, yeni teknolojik hamleler ne olacak, buna uyumlu nitelikli işgücünü nasıl yaratacağız? Bunları tutarlı bir şekilde cevaplayıp, stratejilerini kesinleştirmedikçe, ne kadar büyürsek büyüyelim, işsizliğe tam çare olmasını beklemek anlamlı olmayacak.
|