Karanlıkta 'Kandil' yerine ıslık
Hem askerin, hem hükümetin ağzından PKK konusunda ABD'ye yönelik ' muaheze' nitelikli beyanlarda bulunuyoruz. Muaheze, tam karşılığını yaratamadan terk ettiğimiz, hatta yok ettiğimiz bir kavram. Önemli incecik farklarla muahezeden ayrılan benzer kavramlar var ama bire bir karşıtı yok. Sitem derseniz tam değil. Sitemde karşı tarafa en azından ' kusur' yöneltmeniz söz konusudur. Eleştiri zaten değil. Kınama hiç değil. Muaheze olsa olsa ' alınganlık belirtmek' sayılabilir. Bir şeylerden ötürü karşı tarafa alınıyorsunuz ama onu bir şekilde mazur da görüyorsunuz, kolay kolay kusur atfedemiyorsunuz. Diplomaside başvurduğunuz takdirde muaheze, yakınacağınız taraf hakkında karnınızdan yüzüne karşı (!) konuşmaktır. Neden karnınızdan? Bilinçaltınızdaki mantık gereğince bu yolla hem yakınmış olacaksınız, hem de ' yaptırım' zahmetinden sıyrılacaksınız. Adam gibi yakınma, yakaya yapışmayı gerektirir. Gücümüz yetmiyorsa bari kalben hesap soracağız! Fakat ne yazık ki karnımızdan yakındığımız zaman, güya kendimizi bağlamadan bir iş yapmış olduğumuzu vehmediyoruz. O zaman da sadece kendimizi avutmakla kalıyoruz: - Çakal tavukları parçaladı ama arkasından ağzıma geleni söyledim! Karından yakınmak ile arkadan boşluğa şikâyet boşaltmak arasında fark yok. Bölücü şiddetle ilgili olarak ABD'ye yönelttiğimiz askeri ve siyasi muahezeleri bu yüzden anlamlı bulamıyorum. - ABD yönetimi maalesef PKK konusunda gerekli tavrı koymuyor. Koymuyor da biz halka yaptığımız bu şikâyetle ne sonuç alıyoruz? Türk oylarıyla Bush'un üçüncü defa (!!!) seçilmesini mi önlemiş oluyoruz?! Yoksa gizli servis kahpeliğine yönelik göndermeci bir söylemle ' PKK'yı desteklemekten ve bize karşı kullanmaktan vazgeç' mi demek istiyoruz? Hangisi olursa olsun; ' yaptırım kaçkınlarına yakışan' bu yakınmalarda hiçbir hikmet göremiyorum. Fakat dilerim askerlerimizin ve siyasetçilerimizin bu tür söylemlerinde aklımın ermediği esrarengiz hikmet cevherleri vardır! Bir de ' gerek görürsek sınır ötesi harekât yaparız' şeklindeki söylem var. Genelkurmay ve hükümet neredeyse bire bir aynı kelimelerle bu ihtimale vurguda bulundular. En sonunda Erdoğan bu ihtimalin uluslararası hukuktaki dayanaklarını da vurgulama ihtiyacı duydu. - Şuna ve şuna istinaden gerek görürsem yaparım. Elbette gerek görürsek yaparız! İki kere iki eşittir dört! Bu ihtimalin söylemini fazla evirip çevirdiğimiz zaman karşı taraflarda ' Türkiye karanlıkta korkusundan ıslık çalıyor' duygusu uyandırmaz mıyız? - Uyarı nitelikli bu açıklamalar neden o kadar ters etki yapsın? Neden yapmasın ki? Askeri teknik meselelerin pek çoğu da dahil, hemen her konuda ' önce itiraz eder gibi yapıp sonra ikna olmak' neredeyse ' Türkiye'ye özgü bir diplomatik şaşkınlık türü' diye uluslararası ilişkilerin ders kitaplarına girecek! (Bu şaşkınlık türünün hızlı tırmanışı 57. Hükümet'le başlamış, uzlaşmacılığın tarzı ve tanımı değişerek adeta ' önce tükürmek sonra yalamak' şeklini almıştı.) Böylece küresel oyunculara ' Türkiye'ye kabul ettirilemeyecek hiçbir şey yoktur' güvencesi verdik. Özellikle de, güya milli stratejik kayıtlar şeklinde ilan ettiğimiz ' kırmızı çizgiler' faslında yaşanan şaşkınlık neredeyse Türkiye'nin devlet olmaktan çıkışını tescil niteliği kazandı. Böyle bir hengâmede ' sınır ötesi harekat'ın neye yarayacağı hususunda da tam anlamıyla cehalet içinde yüzdüğümü itiraf etmeliyim. Şimdiye kadar tugay ölçeğini aşan güçlerle sınır ötesine defalarca geçen Türkiye'nin meraklı bir vatandaşı olarak PKK'nın kökünün neden kazınamadığını öğrenebilecek yetenekten yoksun bulunuyorum. Daha beteri var: Dağdaki terörist grubun, takip altında olduğu halde nasıl uçan kuştan haber alır gibi, filanca saatte, filanca askeri aracın, filanca yoldan geçeceğini öğrenip orada uzaktan kumandalı mayın patlattığını da hiçbir zaman idrak edemeyeceğim. Bu yüzdendir ki komplo teorilerine (!) başvuran bir zavallı olarak PKK'nın son eylemlerinde mutlaka uzay destekli sistemlerle beslenen gizli servis parmağı arıyorum. Ne yaparsınız, cehalet ve çaresizlik işte! Onun için; karından konuşarak ' Kandil dağındaki teröristleri dağıtın' demeyi de, yapılacak şeye ABD izni ister gibi ' siz dağıtmazsanız ben dağıtacağım' diye vurguda bulunmayı da anlamaktan acizim. Dilerim derin hikmetler, ilgililerin karnında gizli olsun!
|