Diyet tutkunlarının dikkatine!
Hanımlar dikkat! Diyet meselesi bitmiştir, büyütmeyelim, kendimizi yiyip bitirmeyelim!!! Diyet, kadının sağlığını ve hayat kalitesini düşürüyor! Diyet yapan kadınlar, yapmayanlara göre yüzde 200 daha fazla bulimiklik (yediklerini kusma) gibi yeme bozukluklarına yakalanıyor! O da yetmiyor diyetle kafayı bozan kadınlar özgüvenlerini yitiriyor ve depresyona giriyor! Bunu söyleyen Kaliforniya Üniversitesi'nde beslenme üzerine araştırmalar yapan grubun lideri, beslenme uzmanı Linda Bacon... Hem de 'Amerikan Diyetisyenler Birliği Dergisi'nin haziran sayısında, bangır bangır, diyetisyenlerin gözüne sokarak! Biz daha 'zayıflayacağız', 'sağlığımızı kazanacağız' nağmeleriyle açlıktan fenalıklar geçirelim, bir tabak makarnayı kendimize çok görelim, "Onu yemem, bunu yemem" diyerek kendimizi gerelim, kalorileri hesaplamaktan yediğimizin tadını bilmeyelim...
HADİ BAŞA DÖNELİM Canımıza, keyfimize, ruhumuza yazıkmış da haberimiz yokmuş. Üstelik diyet hadisesinin sağlığımızı düzeltmekle, tansiyonu dengelemekle, kötü kolesterol seviyesini düşürmekle hiç mi hiç ilgisi yokmuş. Hadi başa dönelim, okuyucuyu tümden bilgilendirelim. Şimdi bu Kaliforniya Üniversitesi beslenme uzmanları iki yıllık bir araştırma yapıyorlar. Yaşları 30 ile 45 arasında değişen, şişman, 78 kadın deneği iki gruba ayırıyor. İlk grup diyetçiler. Bunlar geleneksel diyet ve kilo kaybı programına tabi tutuluyorlar (Yani şu bizim bir kibrit kutusu peynir, yağsız avuç içi kadar tavuk, bir kaşık zeytinyağıyla pişmiş bir kilo ot modeli). Kalori nasıl kısıtlanır, markette ürünlerin etiketleri nasıl okunur öğreniyorlar. Her türlü sosyal destek veriliyor, geleneksel kalori kısıtlama mantığı ve egzersizler diyetçilerin beynine işleniyor. Diğer grup ise diyet yapmayanlar. Bunlara da kısıtlamalı, kalori saymalı yemek yeme alışkanlığından nasıl kurtulacakları öğretiliyor. Asla tartılmıyorlar. Sağlıklı beslenme dersleri alıyorlar. En önemlisi kendi bedenlerini sevmeyi, görünüşlerini kabul etmeyi öğreniyorlar. Ve işte çok çarpıcı sonuç: Diyetçiler ilk etapta kilo veriyorlar ancak iki yılın sonunda hepsini geri almışlar. Diyet yapmayanlar ise iki yılın sonunda kilolarını muhafaza etmiş, bir gram dahi almamışlar. Her iki grubun da tansiyonları ilk başta düzelme gösteriyor. Ancak iki yılın sonunda diyetçiler eski tansiyon problemlerine geri dönüyor. O da yetmiyor, diyetçilerin normal ve LDL kolesterollerinde milim değişiklik olmazken, diyet yapmayanların kolesterol seviyeleri düşüyor. İşin bir de psikolojik boyutu var ki, o çok ciddi. Diyet yapmayanlar vücutlarının keyfini sürüp, depresyondan uzaklaşıyor, daha sağlıklı beslenip, daha az yemek tüketiyorlar ve daha az açlık hissediyorlar. Bu arada bizim diyetle cebelleşenlere ne oluyor dersiniz? Öz güvenleri azalıyor, vücut imgeleri bozuluyor ve depresyona giriyorlar.
BEN DUR DERİM Özetle, uzun vadede bu diyet meselesi yüzde 90-95 duvara çarpıyor sayın seyirciler. Diyetlerin psikolojik ıstırabını çekmiş, gençliğini bu yolda heder etmiş, yediğim yemekten suçluluk duymadan bir öğün bile geçiremeyen bir kadın olarak, ben bu işe "Dur" derim valla. Çünkü diyetle, sağlığımızı korumanın yakın uzak ilişkisi yok, verilen kilonun geri alınmayacağının garantisi hiç yok. Galiba yine şu mantığa dönüyoruz; canının çektiğini ye, kıvamında ye, sporunu ihmal etme, diyetle kendini heder etme! Cips reklamındaki teyzenin dediği gibi "Yiyin gari"...
|