Taklit çanta operasyonu!
Kapalışarşı'dayız. Yanımdaki marka meraklısı ve cimri kişilik, ünlü markaların bire bir kopyalarını yapan özel bir çantacı peşinde! Her an bir Hermes Birkin çantanın arkasından makineli tüfeğiyle Carlos'un adamı çıkabilir! Carlos kim mi?
Kapalıçarşı'da yürüyoruz. Yanımda marka meraklısı, aynı anda cimri bir kişilik! Kötü bir kombinasyon! Ve ben bu kötü kombinasyonla on yıldır arkadaşım. Herhalde başka konularda iyi kombinasyonları da olduğu için. Marka meraklısı ve cimri kişilik, ünlü markaların bire bir kopyalarını yapan özel bir çantacı peşinde. Kendisi daha önce bir kere gelmiş. "Aman ne çantalar almış, aman ne çantalar almış! Yan yana koy, anlayamazsın." Muhabbet bu! "Bak ben bu konsepte karşıyım, korsan kitap gibi" diyerek, Fes Cafe'de yemek yemeyi teklif ediyorum. "Ya kızım, bak benim kendime göre bir şöhretim var, ayıp olur orada sahte çanta manta bakarken görseler" diye devam ediyorum. "Ay öf, şöhret möhret, bırak ya" şeklinde, ne manaya geldiği belli olmayan bir şeyler söylüyor. "Boş ver, kafana takma kimse görmez" mi demek istiyor, "Aman pabucumun şöhreti, kim tanır seni yahu" mu demeye getiriyor, bilmiyorum. On yıllık arkadaş olunca, ikisi de mümkün. Suç mahalli, veya potansiyel suç mahalli tam karşımızda. Alt kat Kapalıçarşı'da her dükkanda bulunacak kötü taklitlerin ve markasız modellerin olduğu bölüm. Burada müşteriler bir elemeden geçiriliyorlar! Güney Amerika'da geçen, uyuşturucu ticareti konulu filmlerde gördüğümüz gibi. Ancak doğru soruları sorduğunuz zaman, ikinci bölmeye geçebilirsiniz! -Carlos yok mu? -Carlos diye biri yok! Burası özel mülk, defol! -Ben Carlos'un Vietnam'dan arkadaşıyım. Hala papağan besliyor mu? Gibi saçmasapan bir parola-cümleden sonra, bir iki adam bakışıp, kahramanımızı arka tarafa alırlar ya hani. Arka tarafta da gölgede bir hasır tahtta oturmuş 'esas adam' çıkar aniden mesela: Carlos! Bizim Carlos ise alt katta, etkisiz eleman rolünde. İnce belliden çay içiyor, pek bakmıyor! Ne zaman ki sihirli kelimeleri söylüyoruz, işler değişiyor; -Ben daha önce de gelmiştim. Selma Hanım'la birlikte. O Hermes Birkin'lerin kırmızısından almıştı, ben siyahından! Bunu söyler söylemez, Carlos arkasını dönüp bize gülümsüyor. Üst kat, belli başlı birkaç markanın, ikişer üçer modelinin sergilendiği 'gizli showroom'! Bir tane çanta geliyor. İnceliyor, başkasını istiyorsan, önce elindeki alınıp, yenisi öyle getiriliyor! Dediğim gibi, esrarengizlik bakımından uyuşturucu ticareti filmi ortamı! -Bu Hermes'in Kelly modeli, beyaz. Gerçeği için Paris'te bekleme listesi var. Birinci kalite. Elimize alıp bakıyoruz. Narkotik polisleri gibi parmağımı ıslatıp çantaya sürerek tadına bakmak, sonra "Evet, beyaz Kelly" demek, bu espriyi ölesiye yapmak istiyorum! İşi bozmayayım diye yapmıyorum! Yanımdaki cazgır çünkü! Hemen atılıyor: -Aslında biz 'o markanın' çantalarına bakmak istiyoruz. Onlar içeride herhalde? Inınının! Carlos'un yüzü değişiyor! Yanlış bir laf ettik! Şimdi Carlos bizi "Gidin buradan, defolun, kimseye de buraya geldiğinizi söylemeyin" diye kovacak veya daha kötüsü arkadaki depodan iki adam çıkıp makineliyle bizi tarayacak! Neyse ki Carlos'un yüzü, kızgınlıktan değil, kederden değişmiş! "İki hafta önceydi" diyor, taklit gece çantalarına dalarak, "Yine baskın oldu, ne kadar o marka çanta varsa el koydular"! Biz de beğendiğimiz bir modele gelişigüzel dalıp giderek üzüntüsüne saygıyla katılıyoruz. Yanımdakinin ne düşündüğünden adım gibi eminim halbuki "Ne yani, o marka çanta yok mu, satmıyor mu artık, hiç mi yok, azıcık da mı yok, ilaç için de mi yok?" diye yiyor kendini! Sessizlikte bekliyoruz. Aniden "Sadece birkaç tane kaldı, isterseniz göstereyim" diye sessizliği bozuyor Carlos. ... Elinde o markanın muhteşem taklitleri, artık taklit de diyemeyeceğim, 'başka bir atölyede yapılmış'ları var! Yanımdaki cazgır, kendini kaybetmiş durumda, birini bırakıyor, birini alıyor! Tam o anda, alt kattan gelen seslerle irkiliyoruz! Carlos hemen birkaç modeli elimizden alıp arkaya götürüyor. Onun gitmesiyle birlikte, merdivenler gıcırdamaya başlıyor veee... Böyle durumlarda hep olduğu gibi, karşımda tanıdık bir yüz! Sosyetenin hoş kadınlarından biri. Birkaç ay önce bir yemekte birileri tanıştırmış, kadıncağız bana iltifatlar etmiş. Ancak şu anda, ilk gördüğü andaki şaşkınlık hariç, asla yüzüme bakmıyor! Zira taklit çanta almaya gelmiş ve aynı zamanda makyajsız! Carlos'la şifreli konuşuyor. -Telefonda şey ettiğim olayın zamanı ne zaman? Çünkü haftaya tekneye gidiyorum. Bir de ötekini söylemiştim, o ne oldu? Hah, biz de neden bahsettiğini anlamadık sanki! Kendi kendimize dedik ki, "E herhalde kadın bu dükkana otlu peynir almaya geldi, tekneye götürecek"! Durur muyum? Ben daha güzelini patlatıyorum: "Pekiyi, o zaman ben de esas konuya geleyim, yılan derisi getirsem, istediğim model çantayı yapabilir misiniz?!" Yani orada bulunmamın marka taklitleriyle hiiiç alakası yok. Ben masumane, elimdeki yılan derisini değerlendirmek isteyen, vitrindeki modelleri görüp beğenmiş biriyim sadece! Ancak Carlos yemiyor! Gayet şaşırmış, gayet kafası karışmış ifadeyle "Yoo, sipariş çalışmıyoruz ki" diyor, "Siz, 'o markayı' istemediniz mi?" Allah seni ne yapsın Carlos! "Hmm, yok ben değil de arkadaşım şey yapıyor... kem küm" gibi bir şeyler geveliyorum. Sonra durumu kurtarmak için kendime göre çok heyecan verici bir hikaye anlatıyorum: "Bu arada bir arkadaşımın arkadaşı Paris'e giderken buradan aldığı çantalarla Orly Havaalanı'nda durdurulmuş! 'O marka'nın taklitlerini görünce, hem ceza ödetmişler, hem de bavulunda ne kadar taklit varsa, katalogdan bakıp hepsinin gerçek fiyatını ödetmişler"! Dükkan buz kesiyor! Herkes bana delici bakışlarla bakıyor! Cazgır, indirim ihtimalini yok ettiğim için sosyetik güzel, başına geleceklerden korkmaya başladığından, Carlos ise ekmeğine mani olmak üzere olduğumdan! "Biz de duyuyoruz bu hikayeleri ama başına gelene de rastlamadım" diyor Carlos. Pek inandırıcı değil. Ancak arkadaşım bu cümlenin üzerine atlıyor, hatta cümleyi sarılıp öpüyor: "Tabii tabii, palavra canım, olur mu öyle şey, hah!" Ölüm sessizliği! Sosyetik güzel erken uyanıp çıkıyor dükkandan. Bense 'kötü kombinasyonla' birlikte Carlos'a teşekkür ediyorum. Carlos cevaben sırıtıyor. Niye sırıtıyor bilmiyorum! Kapıya sadece beş metre var. Temkinli adımlarla yürüyoruz. Dört, üç... Makineli tüfekli adamlar her an bir Hermes Birkin taklidinin arkasından fırlayabilirler! Carlos'un bir göz kırpışına bakar yani! Yürümeye devam ediyoruz...
|