IMF'de kavga var
Geçen yıldan beri "günümüz koşullarına uygun nasıl bir IMF yaratılabilir?" tartışmaları sürüyor. IMF'nin geleceğini yeniden yapılandırma çalışmaları çerçevesinde, gelişen ülkelerin bu kuruluştaki ağırlıklarının artması ve seslerinin daha fazla yükselmesi konusu öne çıkmıştı. Genelde de kabul gördü. Çalışmalara başlandı. Ancak bu çalışmaların ilk sonuçlarına göre, bazı ülkeler oy kaybına uğrayacaklarını anlayınca huzursuzluk başlattılar. Özellikle, IMF'de yıllardır yüzde 33 gibi yüksek bir oy gücü ile temsil edilen Avrupa Birliği ülkeleri, tek bir sandalye ve bu oy gücünün çok daha aşağısında temsil edilme olasılığına karşı formül arama yoluna koyuldular. IMF'de ülkelerin oy oranlarının hesaplanmasına ilişkin kurallar 1946 yılında belirlendi. O zamanlar, temel kıstas olarak alınan "ülkenin dünya ticaretine katkısı" prensibi halen de geçerliliğini koruyor. Bu konuda bir değişiklik yapılmadı. Dolayısıyla, Euro kullanan ülkelerin kendi aralarındaki ticaretin, dünya ticaretine katkısı olmaması nedeniyle, hesaplamalardan düşülmesi sonucu oy oranlarının da azalması doğal. Ama bunu kabul edemiyorlar. IMF'deki mevcut ağırlıklarını nasıl sürdürürüz peşindeler.
Kritik oy oranları IMF'de iki oy oranı kritik öneme sahip. Birincisi, IMF'nin kuruluş sözleşmesine göre yüzde 15 oy oranından fazlasına sahip ülkenin alınan kararları bloke etme gücü var. Bu güç tek ülke bir ülkeye, yüzde 17,14 oy oranı ile, ABD'ye verildi. Avrupa Birliği de olsa, başka bir ülkenin bu oranı geçmesine ABD'nin izin vereceği düşünülemez. Euro kullanan ülkelerin toplam oyu ABD'den fazla olamaz. İkinci kritik oy oranı, IMF İcra Direktörleri Kurulu'nda kararların onayı için gerekli yüzde 50'lik sınır. Bugüne kadar, ABD ve Avrupa ülkeleri beraberce hareket ederek yüzde 50'lik barajı aşma olanağına sahiptiler. G2 olarak kararlar üzerindeki etkinliklerini kurmuşlardı. Şimdi bu güç de zorlanacak. Karaların alındığı IMF İcra Direktörleri Kurulu'nun yapısı ile ilgili bilgileri bir kez daha tazeleyelim . Kurul'da 24 sandalye var. Bu 24 sandalyede 8 üye tek başına, geri kalan 179 ülke ise çeşitli gruplar halinde 16 sandalyede temsil ediliyor. Türkiye 0,49'luk oy gücü ile, Belçika ve diğer 8 ülke ile birlikte bir sandalyeye sahip. Bizim grubun oy oranı yüzde 5,15. ABD, Japonya ve Almanya'dan sonra dördüncü güce sahip grubun içindeyiz. Yeni düzenlemeden yararlanarak oy oranını arttıracak ülkelerin başında dünya ticaretine katkıları gün geçtikçe artan Çin, Hindistan, Rusya ve hatta Türkiye geliyor. Ayrıca, bugüne kadar yüzde 4,43 oy oranı ve iki sandalye ile temsil edilen 43 Afrika ülkesi de seslerinin daha güçlü çıkması açısından ek pay alacakları düşünülüyor.
AB'nin kavgası İşte bu durum ortaya çıkınca Avrupa Birliği ülkeleri kavgaya başladılar . Bir taraftan, "oy oranlarımızı en az kayıpla nasıl yitiririz" teması üzerinde fikir üretiyorlar, bu oranları belirleyen 1946 yılı prensiplerini değiştirme girişimlerinde bulunuyorlar. Diğer taraftan da, ABD'nin payını arttırıp onun hemen arkasında ve kararları bloke yetkisini de alarak yeni bir düzen kurmaya çalışıyorlar. ABD ise kendisi ile en uyumlu çalışacak ülkelere destek vermeyi planlaması doğal. Bunun yanında IMF yönetimindeki hakimiyetlerini de güçlendirmek isteyeceklerdir. Önümüzdeki aylarda bunun kavgasını çok daha detaylı izleyeceğiz. Türkiye'nin bu tartışmaları ve kavgaları yakından takip etmesi şart . Euro kullanacak ülkeler arasına en erken 20 yıl sonra gireceğimizi düşündüğümüzde, AB'yi tatmin edecek formüllerden daha çok, oy gücümüzü attıracak hesaplamaları benimsememiz ve ısrar etmemiz daha akılcı bir davranış olacaktır.
|