| |
|
|
Milliyetçilik ve din kötüye kullanılmamalı
Sırplar'ın Bosna'da giriştikleri soykırıma Yunan gönüllülerin de katılmalarına değinen dünkü yazımda, bunların seslendirdikleri gerekçeyi, Yunanlı gazeteci Takis Mikas'tan alarak dün aktarmıştım. 1995 Eylül'ünde bunlarla yapılan röportajları yayınlayan "Elefteri Ora" gazetesine şunları söylemişti soykırım suçunun iştirakçileri olan Yunan milisler: -Vatikan, Siyonistler ve ABD, Ortodoks Hıristiyanlara karşı sinsi bir komplo hazırladılar. Bunu Sırbistan'da başarırlarsa sıra Yunanistan'a gelecektir. İlk cümledeki "Ortodoks Hıristiyanlar" kelimelerini çıkartın. Yerlerine mesela "Sünni Müslümanlar" kelimelerini koyun. Bu cümle, Irak'taki direniş eyleminin gerekçesi de olmaz mı? Veya şöyle deyin: -Vatikan, Fener, Siyonistler, Sabetayistler, Megalo-ideacı Rumlar, ABD ve AB, Türkiye'ye karşı sinsi bir komplo hazırladılar. Amaçları Türkiye'yi bölmektir. Aslında dünyaya ve siyasete bakışı bu yaklaşımla yönlendirdiğiniz zaman "Uluslararası Fanatizm ve Komplo Teorileri Olimpiyat Oyunları"nı gayet rahat düzenleyebilirsiniz. Ama bu bakış açısı eyleme geçtiği zaman, mesela Bosna'daki Müslümanlara karşı Ortodoks ittifakının soykırım uyguladığına tanık oluyorsunuz. Veya Hindistan'da kentler, Hindularla Müslümanların birbirlerini boğazlamasına, evlerin ve işyerlerinin yağmalanmasına sahne oluyor. Yahut Anadolu'da yüzlerce yıl birlikte yaşayan milliyetler, mezhepler, birbirlerini yok etmek için kitlesel eylemlere geçiyor. Ya da uygarlığın beşiği Avrupa'da Beethoven'in, Hegel'in, Marx'ın Almanları, Yahudi ırkını yok etmeye yönleniyor. Demek ki toplumların "Milliyetçilik" ve "Din" öğelerini kötü kullanmaları durumunda, bu dünyada barışın ve istikrarın egemen olması mümkün değildir. Bu öğeleri istismar etmek için komplo teorileri üretenlere karşı toplumlar bilinçli ve mesafeli davranamadıkları zaman, o toplumların sonunda felaketlerle karşılaşmaları da kaçınılmazdır. Burada "Ulusal kimlik" sorunu da karşımıza çıkıyor. Dün Zaman'daki yorumunda Herkül Millas "Ulusal Kimlik" konusuna değinirken şunları söylüyordu: -Ulusal Kimlik, boynumuza asılmış bir etiket, bir tabela gibi bir şey değildir. Derimizin altına işlenmiş bir mikroçip gibidir. Çalışır o, işler, bizi yönlendirir. Önyargıların, stereotiplerin, hep biz haklıyız anlayışının kökeni de öyle anlaşılır.. Kimlik yalnız 'Öteki'ni karikatürize etmez, kendimizi de dev aynasında gösterir, deforme eder. Bedeli var kimliğin. Yalnız kıvanç ve dayanışma kaynağı değildir. Ve bunun bilincinde olmayan, ne kendisi ile ne de komşusuyla barışık olabilir. -Kimliklerle katı bir ilişki içinde olanlar 'gerçek'le de öyle katı bir ilişki kuruyorlar. Örneğin taraf oldukları tartışmalarda kendi yanlarının her konuda, her zaman, tam olarak haklı olduklarına inanırlar. Oysa yaşamın öylesine siyah-beyaz bir berraklık içinde olma olasılığı zaten çok küçüktür. Genellikle her karşıtlıkta tarafların biri bazen, bazı konularda, bir dereceye kadar haklı oluyor. Mutlak gerçekler ancak mutlak kimlik sahipleriyle yapay bir dünyada var olabiliyor. Diyorum ki, bu konuları tüm toplumlar gibi bizim de ciddi biçimde tartışıp değerlendirmemizin zamanı gelmiştir.
|