Yabancı sermayeyi bir de kârı götürürken görün
Türkiye ekonomisi 2001'de bir büyük kriz yaşadıktan sonra yabancı sermaye önce bankalara geldi. Ardından telekom ile ilgilendi ve Türkiye'nin en büyük şirketlerinden Türk Telekom'un satış ihalesini kazandı. İlgi enerji, demirçelik, süpermarket ile sürüyor. Türk Telekom'u yabancıların almasından sonra şimdi sırada Türkiye'nin altıncı büyük sanayi şirketi Erdemir'in satışı geliyor. Ardından Türkiye'nin en büyük sanayi şirketi Tüpraş gelecek. Bu şirketlere ve özellikle Erdemir'e dünyada çelik sektöründe yaşanan konsolidasyonun da etkisiyle büyük rağbet var. Dünyanın en büyük 10 çelik üreticisinden dördü Erdemir'i satın almak istiyor.
2001 sonrası durum İşte hükümetin yabancılara satış yoluyla büyük özelleştirmelere imza atmakta olduğu bir aşamada Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener,"Yabancı sermayenin sınırlandırılması gerektiğini" savundu. "Yoksa bu cari açık kapanmaz, Arjantin'e döneriz" dedi. Eğer Arjantin'e dönmeyi sadece cari açık boyutunda kastediyorsa, bu görüşe sonuna kadar katılmak mümkün. Çünkü Sayın Bakan'ın da belirttiği gibi, 2001 sonrası Türkiye'ye gelen doğrudan yabancı sermayenin iki özelliği dikkat çekiyor. * Biri artık sıfırdan yeni yatırıma gelmiyorlar. Kurulmuş, çalışmakta olan, pazarda kendini kanıtlamış yerli şirketler, yaşanan krizlerin etkisiyle yabancılar tarafından satın alınıyor. Yabancılar hazır pazarı satın alıyorlar. * 2001 sonrası gelen yabancı sermayenin ikinci ana özelliği ise Sayın Bakan'ın da çok haklı olarak dikkat çektiği gibi, ihracata dayalı sektörlere ve şirketlere gelmemesi. Yabancı ilgisinin yoğunlaştığı telekom, enerji, süpermarket, bankacılık gibi sektörlerin satışları yurtiçine dönük. Yabancı sermayeyi çekmede büyük bir başarı örneği olarak verilen Çin'de ise ihracat ön planda. Türkiye ile Çin arasındaki temel fark da burada.
Kâr transferi Cirosunu yurtiçinden, kârını yurtiçinden sağlayacak, banka ise parayı yurt içinden toplayacak olan yabancı sermaye, zaman içinde bu kârları da dışarıya transfer edecek. Bankaysa belki Türkiye'de kredi açmayacak, devlet iç borçlanma senetleri ihalesine girmeyecek. Topladığı paraları dünyanın başka bir ülkesinde değerlendirme yoluna gidebilecek. Sermayenin böyle davranması da gayet doğal,
Örtük transfer Bunu uzun vadede kâr transferi yoluyla yapmazsa başka örtük yollarla gerçekleştirir ki, Türkiye için daha zararlı. Çünkü kâr transferi için önce kâr edilmesi, bunun vergisinin verilmesi gerekir. Ama oluşmakta olan kârı gizli yöntemlerle yurtdışına kaydırmak aynı zamanda kârı ve dolayısıyla devlete ödenen vergiyi de düşürmek demek tir.
Şimdiye kadarki durum Burada şunu belirtelim ki, Türkiye'ye gelen yabancı sermaye en azından şimdiye kadar kayda değer bir kâr transferi yapmadı. Burada kazandığını yine buradaki işine koydu. İşini büyüttü. Çünkü Türkiye'yi riskli bulduğu için, önce küçük yatırımlarla işe başladı veya ortaklık şeklinde geldi. Ülkeyi tanıdıkça yatırımını büyüttü veya şirketin tamamını satın alma yoluna gitti. 500 büyük sanayi şirketi içinde yabancı sermayedarların ortaklık payları 1990'da yüzde 38.6 iken 2006 yılında yüzde 60'a yükseldi.
Henüz tanışmadık Bu dönemde yabancı sermayenin kâr transferi yerine yatırıma yönelmesinde yaşanan yüksek enflasyonun ve uygulanan yatırım indiriminin de etkisi oldu. Yüksek enflasyonun sermayeleri eritmesinden çekinen yabancılar Türkiye'deki faaliyetlerini sermayeden daha çok borçla finanse ettiler. Bu nedenle de yabancı sermayenin bu kâr transferi yüzüyle şimdiye kadar pek tanışmadık. Ama eninde sonunda tanışacağız. Çünkü enflasyonu düşürdük. Yabancı sermaye de Türkiye'de giderek artıyor. O zaman kâr transferleri carı açığı büyütücü etki yapacak. Ve Türkiye'nin dünya markası haline getirme aşamasındaki sanayi veya hizmet sektörü şirketlerini yaklaşık 10 yıllık kârına satmasının ne anlama geldiğini ve ne gibi gelişmelere yol açtığını hep beraber anlayacağız. Ama iş işten geçmiş olur.
Sonuç "Gerçekleşmemiş olsa da gerçek bu" Ken Kesey
|