Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için
New York'da uyandım 11 Eylül sabahı. Önce radyodan garip bir anons geldi: "Bir yolcu uçağı Dünya Ticaret Merkezi'ne çarptı." Ardından televizyonda ikinci uçağın kamikaze saldırısına tanık oldum. Telefonlar kilitlendi. Ağır aksak giden metroyla soluğu Manhattan'ın güney ucunda aldım. Yüzü gözü kan revan içinde insanlar, neye uğradıklarını anlamadan kaçışıyordu. Aynı saatlerde Dünya Ticaret Merkezi yakınlarında çalışan kız kardeşim Defne, panik içinde beni bulmaya çalışıyormuş. Sonradan öğrendim. O gün ve onu takip eden haftalarda, mektuplarla gelen öldürücü şap tozu ve yakınlarını arayan zavallı insanların sokaklara yapıştırdığı afişler arasında dehşet dolu günler yaşadık. Dünya Ticaret Merkezi'nde ölenlerin yakınlarını tanıdım. Hayatları yarım kalmış binlerce insanın gözü yaşlıydı. New York Post gazetesinde çalışan arkadaşım Mark'a anthrax tozu olan bir mektup geldiği için yüzünde yaralar çıktı. Erken tedaviyle kurtuldu. Benim de sık sık makale yazdığım Wall Street Journal gazetesinin binası adeta çöktü. Ve bizler aylarca yeni saldırıları bekledik.
Dün Londra'dan gelen görüntüler 11 Eylül'ü anımsattı. Ve de iki yıl önce İstanbul'daki terör saldırılarını. Neyse ki Londra'daki ölü sayısı New York'taki gibi binler değil onlarla ifade ediliyor. Ama tümünde benzeşen nokta, terörün bir ülkeyi kilitleme, dehşet ve ölüm saçma kabiliyeti. 11 Eylül ve ardından gelen İstanbul, Madrid ve Londra saldırılarından öğrendiğimiz birkaç şey var: Bir, dünya kötülük yapmaya çalışan kötü insanların olduğu bir yer. Bu açlık, yoksulluk, ideolojiyle açıklanamayacak bir sapkınlık. Maalesef gözü yaşlı entelektüellerimizden bir bölümü hala "terör" ve "terörist" kavramlarını kabul etmekte, masum insanların öldürülüşünün hiçbir durumda meşru olmadığını bağırarak ilan etmekte çekingen.
İki, medeni dünya olarak, ki buna Türkiye de dahil, hepimiz aynı cephedeyiz. İrlanda'dan Pakistan'a, Madrid'den Londra'ya, el Kaide ve türevlerinin sapkın dünya görüşüne uymayan herkes bir hedef. Ben buna iş bulmak için kuyruğa girdiklerinde öldürülen zavallı masum Iraklıları da katıyorum. "Direniş" adına kan dökenler, varlığımızı, yaşam tarzımızı, değerlerimizi tehdit etmekte. Bugün size, yarın bize. İşte tüm bunlardan dolayı Tony Blair'in dünkü sözleri unutulmamalı. Blair, "Bizim kendi değerlerimizi koruma yönündeki kararlılığımız; onların ölüm ve yıkım getirme kararlılığından daha büyük" dedi. Umarım öyledir. Ve umarım bundan sonraki günlerde İngiliz halkı Londra saldırılarını bunun bilinciyle değerlendirir.
|