Şu anda dünyada bir savaş yok. Çok ağır geçen bir kış mevsiminde de değiliz. Belki Suudi Arabistan'da kullanılabilecek ek kapasitesi hala var ama petrol üreten ülkeler neredeyse tam kapasitelerine ulaşmış durumdalar. Sınırda üretim yapıyorlar. Bunun yanında stoklarda birikme yok. Rafineriler de tam kapasiteyle hampetrol işliyor. Arzın bu artışı bile talebi ancak sınırda karşılayabiliyor. Petrolün taşınma yollarında herhangi bir kayıp, ya da rafinerilerden birinde üretimin aksaması gibi olaylar meydana gelirse, arz-talep dengesi bozulacak ve fiyatlar fırlayabilecek.
Gerçek rekora daha var İşte bu tabloyu okuyan piyasalar gelişmeleri fiyatlara yansıtıyor. Ham petrol fiyatları bu nedenle yaz ortasında 60 dolarlık sınırı geçti. En son 10 Nisan'da 58.4 dolara çıkan fiyatlar oradan gerileyerek 40 dolara kadar inmişti. Ham petrol fiyatları son günlerde yeni bir atakla 60 dolara çıkarak 1981 sonrasının en yüksek düzeyine vardı. Enflasyona uyarlanmış fiyatlarla bundan önceki rekor 1980'deki 80 dolarlık fiyatla kırılmıştı. Petrol fiyatları gerçek anlamda rekor kırmadı ama tavan fiyatlarına iyice yaklaştı. Önümüzdeki dönemde de en azından fiyatlarda düşme beklentisi pek yok. Petrolün daha da artmasından çekiniliyor.
Neden yükseliyor? Petrol fiyatlarındaki tırmanış nedeniyle bu yılın 2004'ten biraz daha zor geçebileceğini 23 Mart'taki yazımızda işlemiştik. 11 Nisan'da da "Petrolde hesabın kitabın kalıcı bir şoka göre yapılması" gerektiğini belirtmiştik. Bunun da bazı gerekçeleri vardı. * Bir kere talebin arkasında dünyadaki büyüme artışı yatıyor. Yani talebin öyle kolay kolay azalacağı yok. * İkincisi arz artışı öyle kolay olamıyor. Ham petrol üretimi artırılabilse bile, rafineri kapasiteleri sınırlı. * Arz-talep arasındaki bu dengesizliği ve bıçak sırtı gidişi gören piyasalar da, elbette spekülasyon yapmadan duramıyor. Temeli de olan bu spekülasyonların sonuç sağlaması, yani petrol fiyatlarını yükseltmesi kolaylaşıyor. * Geçmiş eğilimler de bize, petrol fiyatlarının düşüş ve yükselişlerinin yılları aldığını gösteriyor. 1972'de başlayan yükseliş 1980'e kadar 9 yıl sürdü. Ardından başlayan düşüş dönemi 6 yıl devam etti ve 1986'da sonlandı. Yeni yükseliş dönemi 1988-1990'da üç yılı kapsadı. Ardından başlayan ve 8 yıl süren düşüşle petrol fiyatları 1998'de 12 dolara kadar indi. Halen 1999'dan itibaren başlayan yükseliş eğiliminin içinde olduğumuz söylenebilir. 12 dolardan başlayan çıkış 60 dolara kadar vardı ve altıncı yılını tamamladı.
Türkiye'ye faturası İşte bu nedenlerle hesabı kitabı daha yüksek bir petrol fiyatına göre yapmakta yarar var. Petrol riski ciddileşti. 2005 yılı programı 40 dolarlık ortalama petrol fiyatına göre yapıldı. Ancak gerçekleşmenin bu düzeyi epey aşacağı anlaşılıyor. Yılın ilk üç aylık ham petrol ithal fiyatı 42 doları buldu. Gerçi Türkiye petrolü OPEC ülkelerinden ve ABD petrolünden yaklaşık 6-7 dolar daha düşük fiyata alıyor. Dolayısıyla petrol fiyatlarındaki artışın Türkiye'ye faturası biraz daha düşük kalıyor. Ama yini de fatura kabaracak. IMF'nin Dünya Ekonomik Görünümü Raporu'nda yaptığı hesaplamalara göre, ham petrol fiyatlarındaki 5 dolarlık artış dünya gayri safi yurtiçi hasılasını yüzde 0.3 düşürüyor. Türkiye'de ise bu oran yüzde 0.2 düzeyinde kalıyor. Yine 5 dolarlık petrol artışı Türkiye'nin dış ticaret açığını GSMH'sının yüzde 0.3 düzeyinde büyütüyor. Dolayısıyla geçen yılki 34 dolarlık fiyatın üzerine bu yıl 15 dolar eklenirse ve ham petrol ithal fiyatı 50 dolar olursa, milli gelir artışını 0.6 (350 milyar dolarlık milli gelir üzerinden 2.1 milyar dolar) azaltıcı, dış ticaret açığını milli gelirin yüzde 0.9'u (3.1 milyar dolar) düzeyinde büyütücü bir etki yapacak. Enflasyona etki ise daha sınırlı kalacak. Çünkü ham petrolün akaryakıt fiyatı içindeki payı yaklaşık dörtte bir. Üstelik ham petrolün maliyeti döviz kurunun seyrine de bağlı. Petrol fiyatları artışından şok bir etki gelmese de, zamana yayılan bir bedel ödeneceği kesin.
Sonuç "Eline diken batmadan gül toplayamazsın" Benjamin Franklin