| |
Afla çıkıp dağa gidenler
Elektronik posta kutumuza gelen mesajlarda Cumhurbaşkanı'nın af yetkisinin tartışmaya açılması istemi epey arttı. Biz de onları okurken Fransa İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy'nin kulağını çınlattık. Şöyle dedi Sarkozy iki gün önce: "Sıcacık yataklarında güvenlik kaygısı taşımadan deliksiz uyuyan siyasi sorumlularla, sokağa çıkarken başına ne geleceğini bilememenin korkusuyla uykuları kaçan vatandaşlar arasındaki uçurum beni çok korkutuyor." Mesajlardaki artışın nedeni, 10 gün önce Tunceli'de öldürülen Maoist Komünist Parti'nin 17 militanından 3'ünün Sezer'in affıyla serbest kalmış olmaları. Adları: Ökkeş Karaoğlu, Okan Ünsal ve eşi Berna Ünsal. Sırasıyla 16, 22 ve 15 yıl kesinleşmiş hapis cezasına çarptırılan o üç militan, cezaevlerindeki açlık grevinde "Wernicke Korsakoff Sendromu"na yakalandıkları gerekçesiyle tahliye edildiler. Mesaj sahipleri bunun ne ilk, ne de son olmasına isyan ediyorlar. Bazıları geçen yıl yine Tunceli'de ölü ele geçirilenler arasında Sezer'in affettiği TİKKO militanı Orhan Gül'ün yer aldığını anımsatıyor. Bazıları Mardin'de bombalı saldırı hazırlığı yapan PKK militanı Mürşit Aslan'ın da o yolla serbest kaldığını vurguluyor.
Aklına eseni bırakabilir mi? Sezer'in affettiği mahkum sayısı 225'e ulaştığına ve 140'ı terör örgütü üyesi olduğuna göre, örnekleri çoğaltabilirsiniz. Ancak Sezer'in hakkını Sezer'e teslim etmemiz gerekiyor. Cumhurbaşkanı, Anayasa'nın 104'üncü maddesine dayanan bu yetkisini "keyfi" ya da "re'sen" kullanmıyor. Prosedür şöyle: Sağlık durumu bu haktan yararlanmasına imkan verecek kadar bozulmuş hükümlü Adli Tıp heyetince kontrolden geçiriliyor. Heyet tahliye sonucuna varırsa, raporu Çankaya'ya gönderiyor. Bitmiyor; Cumhurbaşkanı, Adalet Bakanlığı'ndan görüş istiyor. Ancak o da "olur" verirse mahkumun cezasını kaldırıyor. Özetle, Sezer sadece Adli Tıp ve bakanlık görüşünün gereğini yerine getiriyor. Demek ki sorun Çankaya'da değil. Konu, Adli Tıp'tan itibaren tartışılmalı.
Yargıca bedel ödetmek Sarkozy'nin siyasilere yüklenen çıkışını boşuna aktarmadık. Paris'te bu ay başında Nelly Cremel adlı kadın sabah koşusu yaparken iki kişi tarafından öldürüldü. Katiller yakalandı. Birinin (adı Patrick Gateau) 1990'da cinayetten müebbet hapse mahkum olduğu, ama 2003'te "Şartlı tahliye" ile salıverildiği ortaya çıktı. Dehşete kapılan Sarkozy, "Bu canavarı serbest bırakan yargıç bedelini ödemeli" diye haykırdı. (Bizde Rahşan Ecevit affıyla şartlı tahliye edilenlerin sokaklarda estirdikleri dehşeti görse, ne derdi acaba?) Yargıçlar "Anayasa çiğneniyor, yargıya müdahale ediliyor" diye ayağa kalktılar. Chirac ve hükümet yetkilileri yatıştırmak için, "Anayasal erkler dengesinin önemi"ni vurguladılar, "Yargıya güvensizliğin toplumsal çözülmenin ilk adımı olduğunu" söylediler. Ama Sarkozy'ye de hak verdiler. Tıpkı halkın ezici çoğunluğu gibi. Şartlı tahliye koşullarını ağırlaştıran ve bu şekilde salıverilenlerin elektronik kelepçeyle izlenmesini öngören yasa değişikliği yakında parlamentodan çıkacak. Sezer'e yüklenmek yerine biz de benzer önlemler düşünmeliyiz. Cumhurbaşkanı affıyla çıkanları izlemek, elektronik kelepçeden vazgeçtikörneğin belli arayla karakola uğramaları zorunluluğu getirmek gibi. Sezer dedektif değil ki, her affettiğinin peşine adam taksın...
|