| |
|
|
Dünyada iman, ahirette mekan modeli mi?
İran'da radikal İslamcı Mahmud Ahmedinecad, cumhurbaşkanlığı seçimini kazandığı kesinleştikten sonra verdiği ilk demeçte "Hedefim örnek, gelişmiş, güçlü bir İslami toplum modeli yaratmak" demiş. Aslında dünyanın bütün ülkelerinde yönetime gelenler aynı hedefi göstermez mi halklarına? Mesele "Seçilmiş olmak" sa, Ahmedinecad da seçilerek geldi görevine. Mesele modernleşmek ve teknoloji ise, Ahmedinacad İran'ın nükleer bir güç olmasından da yana. Eğer sorun "Soyal adalet"i amaçlamaktan kaynaklanıyorsa, Ahmedinacad, İran'ın doğal zenginliklerine karşın hala yoksul olan kesimlerinden oy aldı. Eğer takıldığımız sorun "İslami toplum modeli" ise, Papa'nın sürekli vurguladığı "Avrupa Hıristiyan değerlerin coğrafyasıdır" cümlesinden ne farkı var bunun? Yani bizim sahip olmayı hayal ettiğimiz düzeni tam anlamı ile tanımlamak kolay değil. Bunu ancak "O düzende neler olmamalı"dan giderek belki tarif edebiliriz. Örneğin "Laik demokrasi"ye sahip olmak istiyoruz. Ama bu laikliği asker gücü ile korumak durumundaysak, bu defa demokrasiden değil "Militarizm"den söz ediliyor. "Hukukun Üstünlüğü olmalı" diyoruz mesela. İran'da da şeriat hukukunun üstünlüğü var neticede. Ama o hukukun kaynağı dünyada, insanlarda değil. Ahmedinecad Tahran Belediye Başkanı'yken "Özgürlükler ne olacak" diyenlere, "Bizim özgürlüğümüzü Allah bize verdi, bundan daha büyük özgürlük olur mu" diye cevaplıyormuş soruları. Oysa kul yapısı hukuka dayalı özgürlükler olmadan bu çağa ayak uydurmanın mümkün olmadığını da biliyoruz. Eğer koşullar değişti ve toplumun ihtiyaçları farklılaştı ise, insanların yaptığı yasaları değiştirebiliyorsunuz.. Ama ilahi ve ideolojik yasalar toplum şartlarına göre değiştirilemiyor. Bazen Mollalar'dan bazen Politbürolar'dan oluşan üst kurullar, halkın iradesine ve güncel gerçeklere karşı, her çeşit statükonun kutsallığını bastırıyor. Örneğin Papalık doğum kontroluna karşı olduğu için, cinsel ilişkide korunma araçlarının kullanımını yasaklıyor ve dolayısıyla AİDS hastalığını adeta yok sayıyor. Bir de, "Hukukun Üstünlüğü"nün sağlanmasının yine hukuk tarafından yapılmasını istiyoruz biz. Oysa İran'da da, ideolojik devletlerde ve askeri demokrasilerde de bunu bağımsız hukuk kurumları değil, atanmışlar yapıyor. Bizde de birileri her türlü siyasal ve ekonomik gelişmeyi 1930'ların penceresinden ele alıp, "Bu Kemalizme aykırı" diye fetvalar vermezler mi bazen? Telekom özelleştirmesine veya yabancı sermayeye bile böyle karşı çıkanlar olmaz mı? İran'da da bunu Mollalar Meclisi yapıyor ve "Dine aykırı" diyorlar. Yani biz yönetimde "Dualizm" değil "Kuvvetler Ayrılığı" istiyoruz. Aslında bizim istediğimiz "Liberal demokrasi". İran'daki ise "Teokratik demokrasi." Yani tek başına "Demokrasi" de her şeye yetmiyor. Hele bu dünyadaki siyaseti ve iktidarlarını, ahiretteki imana endeksleyenlerin demokrasisi hiç yetmiyor bize.
|