Yolun sonu...
Yirmi Yaş Altı Dünya Şampiyonası, hayal kırıklığı idi. Sebebi, gençlerimizin sahaya koyduğu futbol "zihniyeti." Zira artık üstesinden geldik dediğimiz bir hastalığın yani "yenilgiyi baştan kabul etmenin" tekerrür ettiğini gördük. Üstelik en umutlu olduğumuz yerde: Gençlerimizde Futbol rüzgarımız çabuk dindi. Bunda şüphesiz çıkan seyrek yetenekleri acımasızca öğütmemizin etkisi tartışılmaz. Ama bu durum sadece teknik adamları, hakemleri, futbolcuları değil futbol umutlarını da paralıyor. Transferdeki durgunluğa baksanıza... Türkiye'de büyüklerin almak için çekişecekleri tek bir genç yetenek bile yok. Bu arada, "havuz" da da bir fırtına var. Anadolu takımları, futbol kalitelerini televizyon gelirleriyle yükselteceklerini iddia ediyorlar. Büyükler, imtiyazlarını kaybetmemek için direniyorlar. Benzer bir durum İngiltere'de de mevcut... M.United'ın televizyon gelirinin 100 milyon, Bolton'unkinin 5 milyon pound olduğu bir ligde, aradaki uçurum bir "zengin-fakir aşkı" trajedisi yaratıyor, bu doğru. Öte yandan, artık pazarlamanın "piri" haline gelmiş United bile bir gerçeğin farkında: Bir tarafın fazla güçlü, diğerinin savaşamayacak kadar zayıf olduğu bir ortamda rekabet olmaz. Rekabetin olmadığı bir arena ise yeteri kadar taraftar, yani müşteri toplamaz! Havuzda boğulmadan önce, bir gerçeği görmeliyiz: Taraftarın hiç olmadığı kadar heyecansız olduğunu! Esas savaşılması gereken konu da bu. Futbolda rakip sizden daha güçlü olan diğer takım değil artık! Gerçek rakip, gençlerin ilgi gösterdiği diğer alanlar. Futbolu, sporu bunlardan daha heyecanlı kılmadıkça yolun sonu pek de aydınlık gözükmüyor. Bu, "armut piş-ağzıma düş" anlayışı devam ederse, ben "Mendillerinizi hazırlayın" derim. Hazin sonda dökmeniz muhtemel olan birkaç damla gözyaşı için...
|