Kahkaha bir yeraltı hareketidir
Soytarıların, soytarılığın tarihi insanlık tarihi kadar eski. Peki, soytarı kime derler? Soytarılık mertebesine ermeye karar vermiş, yaşamını bu yola adamış, kahkahanın gerçeği açığa çıkaracağına inanan herkese "soytarı" denir. Bunu yaşam biçimi olarak benimsemiş olanlara soytarı, maskarabaz, palyaço akıllı-deli, bilge, abdal gibi bir sürü ad takılır... Hemen hemen her devirde ve her memlekette asıl saltanatı soytarılar sürmüş. Ülkeleri yönetenleri yönetmişler, onlara akıl fikir vermişler; yol göstermişler, gözlerini açmışlar. Halkı onların gazabından, onları da kendi gazaplarından korumuşlar. Dünya tarihinde insanlık yıldızının parladığı her an kahkahanın şakanın, alayın, yerginin zaferidir. Kahkaha bir yeraltı hareketidir... Yerüstünde bin bir çiçek açtırır. Eski Yunan'da, Roma'da, Bizans'ta, Çin'de, Mısır'da, Fransa'da, İngiltere'de, Hindistan'da soytarılar zekalarının inceliği, nüktelerinin zarafeti, hoş tuhaflıkları bazen de kaba saba şakalarıyla hep iktidarda olmuş. Sürekli iktidardan söz ediyorum, gelip geçici iktidardan değil.
YÖNETENLERİ YÖNETTİLER "Utopia"nın yazarı Sir Thomas More'dan "En akıllı, en alim insanların soytarıları ile arkadaş olduklarını" öğreniriz. Rönesans'ta İtalyan prensleri şöhret sahibi soytarılarıyla iftihar eder, birisine bir nezaket göstermek istedikleri zaman soytarılarını bir süreliğine ona gönderirdi. Soytarılar şiirden, müzikten, tiyatrodan anlar. Soytarıların çoğu yer ve gök bilimleriyle ilgilidir. 15. asrın başına Meksika'da İmparator Montezuma'nın sarayında soytarılar felsefe yapardı. Mısır'da firavunların mezarlarındaki resimlerden anladığımıza göre, firavunların soytarılığını yapan cüceleri vardı. 13. Charles döneminde Fransa'yı imparatorun değil soytarısı Marais'nin yönettiğini yazar tarih kitapları. Soytarılar fakirler, ezilmişler sınıfından gelir; sınıf atlamaz, ait oldukları sınıfın gözüyle dünya işlerini yorumlar, efendilerinin gözünü açarlardı. Soytarılar tarihinde kadın soytarılar da vardır. 16. yüzyılın başında İtalya'da soytarılık eden Giovanna Matta ve Caterina Matta çok ünlüydü. Osmanlı sarayında soytarı bulundurma geleneği 2. Beyazıt döneminde başlıyor, Tanzimat'ta sona eriyor. 16. yüzyılda soytarılar tiyatro sahnelerinde yer almaya, güldürerek düşündürme, eğlendirerek gözleri açma işini gerçek efendileri olan halkla paylaşmaya başlıyor. Yüzyılları atlayıp günümüze gelelim... Antik çağda soytarılık etmeye çıkan, güldürü bilgeleri soytarılar, palyaçolar, abdallar, bugün halkın saraylarında, güldürerek gerçeği açığa çıkarmaya çalışıyor. Yani sirklerde, tiyatrolarda, radyolarda, gazetelerde, sinemada, gece kulüplerinde... Soytarılık bir ruh halidir. Dünyanın bütün soytarıları birleşiniz. Zincirlerinizden başka kaybedecek neyiniz var? Gülünüz güldürünüz, alay ediniz, kendinizden başlayarak herkesi yeriniz. Hatta yerden yere vurunuz. Burnu büyükleri, kıçı kırıkları, hava atanları, meydanı boş bulup atanları, yerlerinden edilmeyeceklerini düşünenleri yeriniz. Yerlerinden ediniz... Gülünüz güldürünüz, yerle bir ediniz. İçinizdeki çocuk yanınızın, bozulmamış saf yanınızın zincirlerini koparınız. Bırakın afra tafra satanlara gülsün içinizdeki soytarı yanınız. İçinizdeki soytarıyı koyuveriniz. Güldüren insanla gülen insan, el ele verip dünyaya meydan okurlar. Yazarak, çizerek, oynayarak, anlatarak soytarılık edenler bazen kendilerini söylediklerinin arkasına gizler. Bazen de apaçık koyuverirler ortaya... Sirklerde soytarılık edenlerin yüzleri boyalıdır. Üniforması, iş başı kılığıdır o boyalı yüz. Yay gibi çizdiği kaşı da imzası... Soytarının boyanmış suratı şenliğin başlayacağının işaretidir. Yaşam Üstüne Düşünme, Gülüp Eğlenirken Muhalefet Üretme Şenliği... Acıya, Yalnızlığa, Salaklıklara, Yaşamımın Anlamsızlığına Kahkahalarla Şamar Atma Şenliği... İnsanoğlu'nun erişebileceği en üst rütbe yaşamla da ölümle de dalga geçebilen bir soytarı olmaktır. Gülme günlük tarihi alaşağı ederek gerçeği açığa çıkarır; seyirciyi iktidara taşır. Takılın soytarıların arkasına...
|