Kırmızı Kitapçık açıklanmalı mı?
Dünkü Milli Güvenlik Kurulu'nun yalnızca kısa bir bölümü, "Kırmızı Kitapçık" ya da "Gizli Anayasa" diye anılan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ni tartışarak geçti. Dün karara bağlanması beklenen belge üzerinde beklenen uzlaşı olmadı. Hem asker, hem hükümet kanadı, Cuma günü masalarına gelen taslağı henüz tam olarak okuyamadıklarını söyleyerek belgeyi ağustosa attı. Hükümetin yanında istihbarat, ordu ve MGK'nın ortak çalışmasıyla kaleme alınan bu metin, iç ve dış tehditleri belirleyen bir cins "stratejik yol haritası." Devlet ve hükümet için "bağlayıcı" niteliği olduğundan, şu ana kadar kamuoyunda Da Vinci Şifresi gibi değerlendirildi. Bu yüzden de dün MGK toplantısının yapıldığı Çankaya Köşkü'nün kapısı, şifrenin kodlarıyla ilgili ipucu sağlayacak bir kriz senaryosu beklentisiyle canlı yayın arabalarıyla doluydu. Ama aslına Dan Brown'ın hayal gücü ve estetik tutkusunun zerresine bile sahip olmayan, uzun uzun "asimetrik tehdit" ya da "toplumsal sorunlar" gibi konulardan söz eden sıkıcı bir belge . Yine de Kırmızı Kitapçık, devletin gizli kodu, ilginç nüans ve vurgular içeriyor . Bu yüzden de devlet kurumları her zaman içeriği ya da hangi bölümde ne kadar ağırlık sahibi olmaları gerektiği konusunda hemfikir değil. Tartışılsaydı, görülecekti ki bu yılki siyaset belgesinde, geçmiş yıllara kıyasla farklı unsurlar var. Öncelikle daha kısa: 90 sayfa yerine yalnızca 25 sayfa . Yunanistan artık belgede dış tehdit olarak algılanmıyor; ancak komşunun kara sularını 12 mile çıkarmasının savaş nedeni olacağı yönündeki "casus belli" teyit ediliyor . Bölgesel tehdit değerlendirmesinde İran'ın nükleer faaliyetleri ve Irak'taki istikrarsızlık potansyeli uzuncana anlatılıyor. Ancak Kuzey Irak'ta Kürt devleti savaş nedeni değil . (Geçmiş yıllarda da değildi.) Daha ilginç (ve tartışmalı) bölüm iç güvenliğe ait. Tehditler arasında yine bölücü ve irticai faaliyetler var. Ama duyduğumuz kadarıyla, ortada dolaşan taslaklarda "irticanın etkin biçimde devam edip etmediği" konusunda hükümet ve ordu kanadı arasında farklı vurgular; rejim hassasiyetleri konusunda farklı öncelikler söz konusuydu. Etnik milliyetçilik konusunda özellikle asker kanadının hassas olduğu konu, ifade özgürlüğüne, etnik temele dayalı bölücülük noktasında hukuki bir kısıtlama getirilmesi. Örneğin silaha sarılmasanız dahi Türkiye'de ayrı bir devlet kurulmasını savunmak yasal olmalı mı? Peki silaha sarılmayıp bu konuda bir askeri strateji geliştirmek? Tüm bunları hukuki zemine taşımak ve AB'yle entegrasyon sürecinde "uygulanabilir" hale getirmek, askeri hassasiyetler ve sivil içgüdüler arasında büyük bir uyum gerektiriyor. Tüm bunlar devletin en mahrem kodlarını barındıran siyaset belgesinin "ertelenmesi" için yeterli sebep sayılmaz. Yıllardır tartışılan soru: Siyaset belgesi, devletin en tepe noktasının konuşup tartıştığı gizli bir şifre olarak mı kalmalı, yoksa kamuya açıklanmalı mı? Belgenin açıklanması, hatta internete konmasını savunanlar, açık toplumlarda güvenlik politikalarının da kamuya maledilmesi gerektiğini; hatta bu belgenin vatandaşların milli hisleri yükseltebileceğini söylüyor. Demokrasi ve milliyetçilik argümanı. Örnek ise ABD (Ulusal Güvenlik Stratejisi) ve bazı Avrupa ülkelerindeki siyaset belgeleri. Ancak belgenin gizli kalması gerektiği yolundaki savlar da yabana atılacak gibi değil ve şu ana kadarki kitapçıkların içeriği düşünülürse, bu görüşe hak vermemek mümkün değil. Kırmızı kitap yalnız teorik değil bir eylem planı. Açıklanması, Türkiye'nin uluslar arası ilişkileri ve iç ahengi açısından tatsız sonuçlar doğurabilir. Yine de merak eden çok ve kuşkusuz kamuoyunun Türkiye'nin ulusal güvenlik önceliklerini bilme hakkı var. Bu durumda belki de devletin zirvesi, Kırmızı Kitapçık'ın yanında Türkiye'nin iç ve dış güvenlik politikalarını kamuoyu, seçmen ve siyasetçiyle paylaşabilmek için, daha kısa ve öz bir başka siyaset dökümanı geliştirip bunu açıklamalı. Neden olmasın?
|