AB'nin derin bunalımı kimin bayramı?
Son zirvenin ardından AB'nin komaya girmiş görünmesi, açıktan veya dolaylı biçimde 'ben dememiş miydim' tavrıyla böbürlenmeyi moda haline getirebilir. Bahse tutuşan ve haklı çıkan çocuğun övünç arzusu ile bu manzarayı kanıt edinip benliğe anıt dikenleri bir süre ekşi tebessümlerle izleyeceğiz. Oysa burada bahis tutuşmaya değer konu yok. Zira 'AB henüz sağlıklı ve tamamlanmış bir yapı değildir, her şey mümkün ama kesin olan Türkiye'nin alınmayacağıdır' demek 'güneş kuzeybatıdan doğmayacak' demekten farksız. Onun için kimse kehanetinde haklı çıkmış veya keramet buyurmuş değildir. Bu şartlarda, Brüksel'i tapınak edinmiş aydın korosuna 'ne haber, gördünüz mü AB'nizi' diye kabarmak insanı gerçeğin kozmik aynasında gülünç düşürür. Sanki onlar buraya gelinebileceğini bilmiyordu. Umut ticareti yaparak sözde çağdaşlaştırıcı yapay düzenlemeleri yüceltenler bu günleri pekala bekledikleri için tedbirlerini daha baştan almışlardı: - Varsın AB bizi almasın. Varsın AB dağılsın. Bunların ne önemi var. Önemli olan bizim çağdaşlaşmamız. Bunu da Brüksel'in dayatmaları ile ancak başarabiliz İyi güzel de böylesine bedavadan ve böylesine hızlı gelişmek var mı? Bir düğmeye basıyorsun, kişiler bir gecede birey oluveriyor... Bir düğmeye basıyorsun, devlet kendini kutsamaktan vazgeçip insanın azizliğine kilitleniyor. Bir düğmeye basıyorsun, kayıt dışı iktisadi hayat hizaya geliyor, düzene giriyor. Kağıt üzerindeki düzenlemelerle böyle köklü bir dönüşümün gerçekleşemeyeceğini, bilimin ve sanatın geliştiği bir iklimde yetiştirilecek birden fazla kuşağın varlığına ihtiyaç bulunduğunu en zayıf akıl bile bilir. Lakin bizim aldanmayı seven çoğunluğumuz ve halkı aldatmaya şartlanmış mutlu azınlığımız Türkiye'yi böyle sersemce bir rüyaya yatırabilmiştir. Kendi irademizle yapamadıklarımızı onurumuzu incitecek şekilde Brüksel'in şamarlarını yiye yiye güya benimseyerek kğıt üzerindeki düzenlemelerle gerçekleştirme vehmine kapılmak keşke bir anlam taşısa. Keşke kağıt üzerindeki değişiklikler vatandaşlarımızın AB'ninkiler kadar özgür olmalarını, sosyal güvenceye kavuşmalarını ve devletlerinden saygın birer birey muamelesi görmelerini sağlayabilse.
Eleştirel bakmasını bilmeyen, evet ve hayır yönünde engin şüphe kültüründen yoksun bulunan kişi dünya işini de dini fanatik gibi yaşar, ya körü körüne ikna olur, ya körü körüne mümin. Türkiye daha baştan AB konusunda mutlak ikna ve mutlak mümin fanatikliğine mahkum olageldiği için şüphecilik ve sağduyudan yararlanamadı. Daha 1960'lı yılların başında sürece girdikten sonra uzun yıllar uyuyan Ankara Yunanistan'ın yolu bitirmek üzere olduğunu görünce iştaha gelip katara takılmaya karar verirken nasıl bir muhasebe yapmıştı? Özal'ın tek adamlığı döneminde, hakiki devletlere özgü stratejik akıl devrede yoktu. Böyle bir havada girilen 'kökten Avrupalılaşma' süreci, dini fanatiklik gibi ya ikna veya iman dayatan ilkel bir tartışma kültürü içinde yaşandı. Şimdi AB'nin düştüğü derin bunalıma bakarak tezlerini kanıtlanmış bulanların rahatlamalarına karşılık 12 havariyi temsil eden AB bayrağını gönüllerine veya cüzdanlarına asanların tesellisi, bir 'tencere ve kapak' öyküsüdür. AB için öyle ikna böyle iman. Eleştiri haysiyeti ile değil de inkna veya iman zorunluluğu içinde bugüne kadar AB için kavga veren karşıtların ikisi de yenik. Türkiye bu konuda ikiye bölündüğü, bir taraf cennet, bir taraf cehennem olarak AB'yi gördüğü için aslında toplum hayır ile şerre dair kendi ölçülerini yitirdi. Yapay olarak batıdan alacağı şekilci ölçüleri de içselleştiremediği için karşıtlığı da, yandaşlığı da körlük ve sağırlık belirledi. Şahsen eleştirel bakabilmekte ısrarlı olduğum için Brüksel'in tıkanmasını, Türkiye'ye yönelik sinsi haçlı şartlanmışlıklarına rağmen kaygı ile karşılıyorum. Zira AB'nin Türkiye'yi de kazanabilecek bir siyasi ve stratejik denge kutbu olma yolundan çıkışı sadece ve sadece küresel çetelere yarayacaktır. Kaldı ki bu tıkanış sürecinde küresel çetelerin uzun eli mutlaka vardır. Muhtemeldir ki bu elin en güçlü parmağını oluşturan İngiltere, görünürde pek haklı gerekçelere dayanarak Brüksel'in bağrındaki çıbanı patlatmakla görevlidir. - Siz bir şeyi şer görürsünüz, oysa o sizin için hayırdır. Siz bir şeyi hoş bulursunuz ama o sizin için şerdir. (Kur'an-ı Kerim)
|