Nerede bende Ege muhabbeti!
Hayatta bazı şeyler doğuştan yetenek olarak gelir, bazıları sonradan öğrenilir. Ancak, "uzun sofra muhabbeti", bana doğuştan yetenek olarak verilmemiş, ayrıca bütün çabalarıma rağmen henüz öğrenememiş olduğum bir konu! Hani yaz akşamları balkona, bahçeye masa atıp, üç beş meze, bir kavun, bir beyaz peynir peynir eşliğinde, iki kadeh rakıyı altı saatte bitiren tipler vardır. Karşılıklı oturup bir konu üzerinde, politika olsun, eş dost dedikodusu olsun, hayat olsun, televizyon dizileri olsun, iki saat muhabbet ederler. Cümleler arası es, zaman zaman 30 saniyeyi bulur! Hatta belki bir süre sonra birisi hafiften bir şarkı mırıldanır. Kötü sesli olsa da ötekiler dinler, vs! Sanki 350 yaşına kadar yaşanacakmış da, bu bol vakitler ancak bu şekilde geçebilirmiş gibi. İşte ben, bundan sonraki hayatımda onlardan olmak istiyorum! Dün Çeşme ve Çeşme'deki "lezzet merkezlerinden" bahsetmiştim biliyorsunuz. Ve yine dün, yazıyı okuyanlar hatırlayacaktır, "Langusta'ya gidip ne mezeler yedik, ne böcekler götürdük, ne rakılar, ne sakız likörleri" gibi bir ifadem olmuştu. Hah, işte bütün bunlar yaklaşık 45 dakika sürdü! Türkler'in mutfak ve yemek kültürüyle ilgili kitaplarda, Orta Asya'daki atalarımızın göçebelik ve ağır çalışma şartları yüzünden, yemeğe oturup uzun uzun vakit harcamadıkları, herkesin konuşmadan, hızlı hızlı yiyip, diğerlerine "Afiyet olsun" dedikten sonra kalkıp hemen işine döndüğü yazar. İşte genetik olarak bende o yıllardan bu yıllara hiçbir değişiklik olmamış! Güya baba ve eş tarafından Ege'liyim, ama nerede bende Ege muhabbeti? Fıs! Langusta'da Rum müzikleri eşliğinde dört beş çeşit mezeyi 10 dakikada, böceği (ayıklama süresi de dahil) ve salatayı 15 dakikada yiyip, tatlı, kahve ve likörle birlikte, çiğneme süresini 30 dakikada tamamlayıp, ısmarlama ve sipariş bekleme de dahil, dediğim gibi, 45 dakikada masadan kalktık! Neyse ki zarif eşim de benimle aynı kafada. Veya, karşısında başka bir İzmirli olmadığı için mecburen Orta Asya steplerinin adetine uyum sağlamış! Mezeler gelmişken böceği, böceği yerken tatlı çeşidini soruyoruz! Sanki arkamızdan atlı kovalıyor! Nereye yetişeceksek Çeşme'de tatilin ortasında? Neyse, lafı uzatmadan size birkaç adres daha vereyim. Alaçatı'ya gitmişken Tuval'de bir yemek yemenizi tavsiye ederim. Bu sene mönüyü Mutfakta Dört Mevsim kitabının yazarı, Gökçen Adar hazırlamış. Mezeler nefis. Patlıcan salatası, deniz börülcesi gibi daha bilinen tatlar dışında mesela "deniz otu" gibi bilinmeyen lezzetler, "güllü baklava" gibi daha önce başka yerlerde tatmadığınız çeşitler de var. Bir de tabii Tuval'in etleri özel alınıp hazırlanıyor, hakikaten birinci sınıf. (232) 716 98 08. Sıra daha hesaplı bir seçeneğe geldi. Sardunaki, Alaçatı'da bilindik caddeler üzerinde değil, biraz daha aramak gerekiyor. Ama bulduğunuzda bahçe içinde lezzetli Girit yemekleri yemek veya ev kahvaltısı için doğru adres. Dağ çileği, portakal, incir reçelleri nefis! (232) 716 02 06. Bu arada Alaçatı'da şöyle bir dolaşıp, beğendiğiniz yerde de oturabilirsiniz. Kötü bir kafeye rastlamanız, lezzetsiz yemekler yemeniz düşük ihtimal. Her yerde sızma zeytinyağı bulunması, hatta bazı yerlerin kendi zeytinyağlarını satması, benim gibi sadece zeytinyağı ile yaşayan biri için mutluluk verici oldu! Zeytinyağ tamam da, bir gün, sofra muhabbeti konusunda da Egeli'leşip, uzun uzun demlenen insanlardan olmak istiyorum. Farkındayım ki, bunun için yiyecek ve içki miktarını artırmak değil, lokmaların arasındaki muhabbet süresini açmak gerekiyor! Yoksa benim hızımla altı saat boyunca yiyip içen bir insanın o masadan sağ kalkması düşük ihtimal!
|