Yüreğinize bir davet
Geçen yılın 20 haziranı imiş. Başlık "Babalar gününde bazı analara dair" imiş. Yer yine, Erzurum Atatürk Üniversitesi imiş. Olay yine, mezuniyet töreni imiş. Mevzu yine, çocuğu mezun olan başı bağlı annelerin üniversiteye sokulmaması imiş. İtiraf etmeliyim ki, daha da öfkeli bir Dipsiz Kuyu imiş. Hatırlamalı ki, her kesimden tepki o gün bu kadar yaygın, bu kadar yoğun da değil imiş. Atmadım mesajları, biliyorum; okurların infiali de muhafazakar ailelerden soldaki insanlara kadar çok çeşitli zeminde, analardan yana imiş. Aradan tam bir yıl, koca bir yıl geçmiş. Bir yıl önce ne yaşanmışsa, aynısı olmuş. Hükümet, YÖK, üniversite... Her kimse... Tam bir yıl, aynı şeyin yeniden tekrarlanmasını, insanların yine kırılmasını, sapla samanın yine karıştırılmasını, hakkın hukukun yine çorba olmasını, gözyaşlarının öfke dolmasını, itilip kakılmanın bitmez acısını öööylee oturup beklemişler. Belli ki Rektör kararlı. Belli ki Rektör, "Devletimin emirleri" derken, üniversiteden başka bir şeyi, makamında mesela bir rütbeyi, cüppesinin içinde bir emir eri görüyor. Belli ki bir çıldırma hali, Kongre şehrinde Atatürk'ün adının arkasına sığınıp anaları selamlıyor! Öööylee herkes beklemiş. Aynı sahnenin bir yıl sonra tekrarlanıp aynı üzüntülere aynı öfkelerin ve aynı haksızlıklara aynı nefretlerin karışmasını.
Hükümetin özgürlükler namına tutunduğu başörtüsü, türban belli ki zayıf kalıyor. Üniversitede öğrencinin, onun mezuniyetinde annesinin özgürlüğü... Başka özgürlük ufuklarıyla buluşmayı, birbirine yabancı gibi duran nice özgürlük ihtiyacı ve arayışının kaynaşmasını bekliyor belli ki. Herkesin kendi özgürlüğünün peşinde yorgun, bitkin, çaresiz düşmesi... Buna karşın, o sırada kendisine ait olmayan, kendi içinde yanmayan bir başka özgürlük ateşini hiç umursamayışı belli ki münasip olmuyor. Ceza kanunuyla düşünce ifadesine, iktidar eleştirisine hapis... Davalarla karikatüriste gözdağı... Beğenmediğine azar, efelenme... İşçiye, memura, emekliye Seydişehirli'ye, Erdemirli'ye dayatma, üniversitede konferans kapatma, bölgemizde süper güce tapma güzergahındaki bir hükümete, "özgürlük davası" adına bir tek başörtüsü yakışmıyor; sırıtıyor O yüzden... Özgürlük, hak, hukuk, demokrasi kültürünün; kabına, kalıba sığmayacak... Her mağduriyette, her dayatma kurbanında bir diğerine el verebilecek şekilde sınırları aşabilmesi... Tüm güçlerin, tüm iktidarların, tüm ikiyüzlülüklerin, tüm rehineliklerin, tüm istismarların, tüm rantçılarının elinden kurtulabilmesi gerekiyor. Herkesin samimi özgürlük yolculuğu... Bir başka yolcunun engellerine, acılarına duyarlılıktan, onun yolunun da açık olabilmesini dilemekten geçiyor. Böyle bir kültür oluşacaksa... Yaygınlaşacaksa... Başı açık, başı örtülü nice annenin gözyaşları da azalmaya başlayacak demektir. Ben sizi... Siz beni... Hep birlikte ötekini de hissedip düşünmeye... Yüreğinizin o en insan köşesine bir davetiye.
|