| |
|
|
Göz sosyolojisi
Biriken bazı konulara bugün kısa kısa değinmek istiyorum... * SEYİRCİNİN GÖZÜNE GÖZLÜK... Futbolun, göçün, bilginin sosyolojisi yapılıyor da; neden gözün sosyolojisi yapılmasın? İşte göz uzmanı Prof. Halil Bahçecioğlu'ndan edindiğim birkaç ipucu: Özellikle Doğu ve Güneydoğu'da, ileri derecede (mesela 15 derece) miyop olmasına rağmen gözlük kullanmayan ve dolayısıyla eşini 'görmeden' evlenenler var. Bu kişiler İstanbul'da ameliyatla gözlerine özel lens taktırıp memleketlerine döndüklerine çıngar çıkıyor!.. Nişantaşı gibi 'mutena' semtlerde, 50 yaşında olmasına rağmen, estetik ameliyatlar ve botoks sayesinde 35'inde gösteren nice kadın oturur. Bunlar da gözlük takmıyor. Ancak cep telefonu çalınca 'foyaları' ortaya çıkıyor: Yaşlanma nedeniyle gözleri zayıfladığından, odaklanabilmek için telefonu ileri geri hareket ettiriyorlar. Erkekleri de farklı değil: Sanki modaymış gibi büyük kadranlı kol saatleri kullanıyorlar, halbuki esas neden gözlerinin görmemesi. Burjuvalar böyle de, 'halk' farklı mı? "Her 3 kişiden birinde görme bozukluğu vardır ama..." diyor Bahçecioğlu, "gidin statlara bakın... Çok az seyirci gözlük takar. Peki bu insanlar sahada olup biteni görmeden hakemin yanlış karar verdiğine nasıl kanaat getiriyor?" Sahi nasıl?
* ERCAN ARIKLI TARTIŞMASI... Türk dergiciliğinin en önemli isimlerinden Ercan Arıklı trafik kazasında hayatını yitirdiğinde üzerine çok şey yazıldı. Ancak bunların 10'da 9'u "Ercan bey bana şöyle iyi davrandı... Beni böyle yemeğe götürdü... Beni ne de çok severdi... Ay pek de yakışıklıydı" türünden yazılardı. Yani Ercan beyin dergicilikte getirdiği yenilikleri, yayıncılığa bakışını filan değil, sadece kendilerini anlatıyorlardı. Buna itiraz etmiştim (Sabah, 6 Haziran 2003). Şimdi bir uçtan diğerine savrulduk. Arda Uskan'ın hazırladığı biyografi vesilesiyle Ercan beyin hayattayken asla duymak ve konuşmak istemediği konulara girdik. Hayır, buna itiraz etmiyorum. Ünlü ve etkili kişiler vefat ettiğinde daima böyle çalışmalar yapılır. Sahte duyarlılık gösterilerinin lüzumu yok. Ancak daha önceki talebim geçerliliğini koruyor: Arıklı'nın dergicilik felsefesini, meselelere yaklaşımını doğru dürüst anlatıp tartışacak arkadaşlar nerede? Dedikoduya, magazine asla karşı değilim ama biraz da işin esasını konuşsak; iyi olmaz mı?
|