| |
Barış kıtasında savaş
Yüzyılın uygarlık projesi diye nitelenen AB, tarihinin en kritik zirvesini yapıyor. Durumu anlatmak için kritik sıfatı bile yetersiz. Zira Fransa ve Hollanda'daki referandum darbelerinin ilk şoku geçtikten sonra yapılan analizler, AB'nin aslında halklara dayanmayan sanal bir proje olduğunu gözler önüne serdi. Ne Avrupalı kimliği yaratılabilmişti, ne de halklar dayanışması. Hatta Avrupa'yı sonsuz barış kıtasına dönüştürme ideali aslında yeni savaşları filizlendirmişti: Büyük-küçük savaşı, zengin-yoksul savaşı, eski-yeni savaşı, Doğu-Batı savaşı... Ulusal bencilliklerin, bastırılmış kinlerin su yüzüne çıkması için bir kıvılcım yetecekti. AB Anayasası o işlevi fazlasıyla gördü.
Kılıçlar çekildi bile AB Konseyi yani liderler zirvesi bugün böyle bir soğuk savaş ortamında toplanıyor. Ve her lider tehditler savurarak gidiyor Brüksel'e: Chirac en çok Fransız çiftçisine yarayan Ortak Tarım Politikası'na el atılırsa veto edeceğini duyurdu. Berlusconi en çok İtalya'ya kaynak aktaran yapısal yardımlarda kesintiye kalkışılırsa, veto hakkını kullanacağını açıkladı. Blair AB'ye en çok net katkı yapan İngiltere'nin "geri ödeme"sine dokunulursa, vetoyu bastıracağını birçok kez tekrarladı. Dahası herkes birbirinden kuşkulanıyor. Blair, Chirac'ın referandum şamarını perdelemek için İngiltere'yi hedef yaptığını düşünüyor. Chirac ise Blair'in AB'de yeni güç odağı oluşturmak için Fransa'yı sindirmeye uğraştığını... Koyunun can derdine düştüğü böyle bir zirvede "genişleme süreci"nin bir yana bırakılması elbette normal. Ama Türkiye'nin yüreğinin ağzına gelmesi ve "Müzakerelerin açılması tehlikeye girebilir mi" tedirginliğine kapılması da son derece doğal... Daha önce de belirttiğimiz gibi, bu sorunun tek sözcüklü ve kesin yanıtı var: "Hayır!" Zirve nihai bildirisinde genişlemeden ister hiç söz edilmesin, ister tek cümleyle geçiştirilsin, müzakerelerin 3 Ekim'de başlatılması Türkiye'nin kazanılmış hakkı. Ayrıca AB'nin uluslararası taahhüdü. Hem sonra, Rum kesimini gümrük birliğine alan Ek Protokol'ün AB Bakanlar Komitesi'nce onayı da müzakerelerin açılmasının teyidi anlamına geliyor. Zira Ek Protokol, masaya oturmak için "tek" koşuldu.
Sıfır hata dönemi Ancak şöyle bir gelişmeyle karşılaşacağız: "Türkiye'nin üyeliğini artık bir değil, iki kez düşünmeliyiz" diyen dostlarımız da, müzakereleri imtiyazlı ortaklığa kaydırmak için baskıları artıran karşıtlarımız da 3 Ekim öncesi açıklanacak Çerçeve Belge'nin ağırlaştırılmasında görüş birliği içindeler. Brüksel kulislerinde seslendirilen ifadeyle, belgede "Hem çok sert koşullar konulacak, hem de uygulama çok katı denetlenecek." Çerçeve Belge'de önümüze gelecek listeyi de az-çok biliyoruz. AB ülkelerinin Ankara büyükelçileri önceki akşam Başbakan Erdoğan'a saydılar: Güneydoğu ve operasyonlar, Türkiye'de AB hevesinin zayıflaması, reform sürecinin durması, kadın hakları. Gerisini biz getirelim: İnsan hakları, kamunun yeniden yapılandırılması ve ille de laiklik. Bizden hatırlatması: Ankara'nın kor ateş üstünde "Sıfır hata"yla yürümesi gereken bu dönemde kaçak Kur'an kurslarına hoşgörü türünden girişimler tekrarlanırsa, 17 Aralık öncesinin "Zina" depreminden daha ağır sonuçlarla karşılaşacağımız kesin...
|