|
|
Derdini Marko Paşa'ya anlat!
Kızılay'ın 137. kuruluş yıldönümü Dolmabahçe Sarayı'nda görkemli bir törenle kutlandı. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, İstanbul Valisi Muammer Güler, Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, çok sayıda yabancı misyon temsilcisi ve Kızılay'a bağış yapan hayırseverler oradaydı. "Kara gün dostu" Kızılay, "İhtiyaç anında dayanışmanın, ıstırap anında eşitliğin, savaşın en kızgın anında insancıllığın, tarafsızlığın ve barışın simgesi" olarak tanımlandı. Ancak bir noktaya daha dikkat çekildi. O da şu: Bir buçuk asırlık bu kurum, ne yazık ki son yıllarda toplum nezdinde "güven" yitirdi. Kızılay'ın gecesi bu "güven"i yenileme açısından önemliydi. Yeni başkan Tekin Küçükali ve hemen yanı başında toplumun "deprem dedesi" Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara, Kızılay'a kaybolan itibarını kazandırmak için umutluydular. Onların bu çabasını görünce Ankara Kızılay Genel Başkanlığı binasına girişte duvarı asılı Marko Paşa'nın fotoğrafını hatırladım. Dilimize pelesenk ettiğimiz "Derdini Marko Paşa'ya anlat" sözü durduk yerde doğmamıştı. Marko Paşa, o dönem adı Osmanlı Hilali Ahmer Cemiyeti olan bugünkü Kızılay'ın kurucularından biriydi. Kayıtlarda Marko Paşa'nın sabırlı bir hekim olduğu, halkın dertlerine sadece tıbbi yönden değil manevi yönden de çare aradığı yazar. Kızılay'ın temelinde bu anlayış var. Türkiye, "yakınmayı dinleyecek kimsenin olmadığı" bir toplum haline gelmemeli. Kızılay'ın yeni yönetimi, Rum asıllı bu Osmanlı hekiminin toplumda bıraktığı izi iyi izlemeli. Ve bir an önce "güven yaratan" şeffaf bir Kızılay oluşturulmalı. Yoksa, Kızılay, akıllarda depoları talan edilen, alım satımlarda yolsuzluklarla anılan bir kurum olmaktan kurtulamaz.
|