Orhan Boran'lı günler!
Nostalji her zaman iyi bir şey değildir. Yani... Sürekli olarak eski günlere özlem duymak, bugün yaşananların ıskalanması sonucunu doğurur ki; bu duygu yaşamakta olduğumuz hayatı anlamsız kılabilir. Öte yandan, geçmişi yaşanmamış saymak ta, soldurur yaşanmış bir hayatın en canlı renklerini... Hatırladıkça zenginleşiriz... Fark ederiz ki boşuna yaşanmamıştır o uzun, upuzun ıllar. Ve ille de yaşayanın "bizzat" biz olması gerekmez. Birileri ortak etmişse bizi de kendi zenginliklerine, daha ne olsun: Durduk yerde biz de zengin bir hayat yaşamışız demektir.
Biz çok zengindik çocukluğumuzda ve ilk gençlik yıllarımızda. Bugün hayatını "gün 24 saat" televizyonla yaşayan ve kazanan biri olarak; "Çok daha güzeldi radyo günleri!" demek ne kadar inandırıcı olabilir ki? Lakin... Bir bakıma öyledir. Radyo günlerinin güzelliği, radyonun televizyondan daha "üstün" oluşundan değildir. Radyonun hayalperestliğindendir. O hayalperest kutunun başında yelken açılır durulur en gidilmez okyanuslara. Televizyonun çırılçıplak sunduğu ve "Hepsi budur işte, budur!" dediği dünya manzarası, hiçbir hayale yer bırakmayacak "natürmort" bir resimdir.
Halbuki... Radyo anlatır ve biz hayal ederdik. Halit Kıvanç, Metin Oktay'ın gollerini anlatır ve biz hayal ederdik. Kendi yüreğimizin "naklen yayın"ında... Zeki Müren en güzel aşk şarkılarını söyler ve biz hayal ederdik. Yani herkes kendi "klib"ini çekerdi kendi "iç" şarkısına. Radyo Tiyatrosu başlar ve biz kendi "kast"ımızı kurar, kendi oyuncularımızı oynatır, kendi mekanlarımızı seçerdik. Yani; herkes, her sabah "Arkası Yarın" da, kendi "dizi"sini çekerdi kendi gönlünce. Tarihin en yüksek reytingi, herkesin kendi hayal ettiği dizilerin hakkı olurdu elbette. Ve... Orhan Boran fıkralarını anlatır ve biz hayal ederdik "kayınbirader"inin "hakiki" fotoğrafını... Birgün olur da gerçeğini görürsek; emin olurduk şaşırmayacağımızdan. Şaşırmamıştık da nitekim: Orhan Boran; yıllarca radyo mikrofonunda "Yuki"yi konuştururken, biz nasıl bir "Yuki" hayal etmişsek; günün birinde karşımıza çizgi roman kahramanı olarak çıkan "Yuki" tıpatıp hayallerimizdeki "Yuki"ydi işte... Gerçekten...
Ve bir başka hayalimizin daha gerçek olduğunu öğrendik on yıllar sonra. Orhan Boran ve Yuki'yle... Doğru mu Yanlış mı'yla, İpana11 Soru Bilgi Yarışması'yla çocukluğumuzun ve ilk gençlik yıllarımızın "kahramanı" olan ve bizim için yalnızca bir ses ve siyah-beyaz bir fotoğraftan ibaret olan adamla tanıştık yıllar sonra... O hala çok genç ve biz onun sesini duyduğumuzda onun olduğu yaştaytık belki... Ama mesele bu değildi! Biz o zaman şöyle hayal etmiştik o büyülü kutunun başında ve şöyle demiştik çocuk yüreğimizin sesiyle. "Bu adam, bu Orhan Boran çok iyi bir insan olmalı!" Evet... Böyle demiştik. Ve... Kırk yıl sonra, karşımızda ete kemiğe büründükten sonra; bize birkaç kelimeyle tarif et dediklerinde, kırk yıl önce hayal ettiğimizi söyledik: "Orhan Boran çok iyi bir insan!.." Yine yanıltmadınız bizi Orhan Boran!.. Başkaları pek, pek çok özelliğinizi sayacaktır size veda ederken, ki hepsi hak ettiklerinizdir. Ben yalnızca iki kelime söyleyeceğim: Güle güle iyi insan!
|