|
|
|
|
|
|
Neyzen ile tenorun buluşması
Etnik müziğin dünyaca ünlü ismi Ömer Faruk Tekbilek ve güçlü yorumuyla büyük beğeni toplayan Ferhat Göçer, birlikte verecekleri konserlerde izleyenleri büyülemeye hazırlanıyor
Batı ile Doğu tek nefes oldu
12Haziran'da İzmir Fuar Açıkhava'da ve 16 Haziran'da İstanbul Harbiye Açıkhava'da dinleyicinin karşısına çıkacak olan ikili, Batı müziği ile etnik müziğin birleşiminden oluşan bir repertuar hazırladı. İki sanatçıyla tanıştıklarının hemen ertesinde röportaj yaptık. Ferhat Göçer'i gelmeden önce ilk kez bir DVD'den izlediğini söyleyen Ömer Faruk Tekbilek ve büyük hayranı Göçer'in sohbeti çok sıcaktı.
Bir araya gelmeniz nasıl oldu? Ömer Faruk Tekbilek: Bizimle kanun çalan müzisyen arkadaşımız Bahadır, aynı zamanda Ferhat Bey'le de çalışıyor. İkimizin de ruhunu, gidişatını bildiği için beraberliğimizin iyi olacağını düşünmüş. Sonra bize bildirdiler. Ferhat Bey'in ismini duyuyordum ama hiç dinlememiştim. Böyle bir şey gündeme gelince kendisini gönderdikleri DVD'de izledim. Kısa zamanda bu işi gerçekleştirmeye karar verdik, inşallah iyi olacak. Ferhat Göçer: Faruk Bey'in de söylediği gibi ortak orkestra arkadaşlarımızın fikriydi aslında bu. "Böyle bir şey olursa nasıl bakarsın?" diye sordular bana. Zaten eserlerini daha önceden bildiğim, dinlediğim bir abim kendisi.
Ömer Faruk Tekbilek'i çok seven belli bir kitle var Türkiye'de... F.G.: Kesinlikle. Çok gizli hayranları vardır, pek fazla bilinmez. Belki Ömer Faruk Bey bile bilmez Türkiye'de kendisinin ne kadar tanındığını ve sevildiğini.
Müziğiniz sufizmin de içinde olduğu etnik öğeler içeriyor. Yurtdışında nasıl karşılanıyor yaptığınız müzik? F.G: İlk Brezilya'da gördüm onun tepkisini. Daha önce Yunanistan'a gitmiştim ve çok güzel tepkiler aldım. Orası bize yakın olduğu için onu pek yadırgamamıştım. Ama Brezilya'da hiç ummadığım bir topluluk karşısına çıktım. 20 kişi geldi "Omar Bey sizin müziğinizi dinliyoruz, meditasyon yapıyoruz, dua ediyoruz. Sizinle tanıştığımız için çok mutluyuz" dedi. Sarıldılar, ağladılar... Her yerde aynı tepkiyi görüyorum, insanlar samimi olanı anlıyor. Yani lisana ihtiyaç yok, duygu hep aynı. Öz aynı olduğu için tattığımız duygular da aynı.
Neden Amerika'ya gitmeyi tercih ettiniz? Ben burada olmak istediğim yere gelmiştim. 1968'de İstanbul'a geldim, 10 yıl burada yaşadım. Müzisyen olarak stüdyolarda tanınmış tüm sanatçılarla çalıştım. Ve işin ofis işi gibi olmaya başladığını hissettim. O zaman da ufkumu genişletmek için yurtdışına çıktım. O zaman zaten solistlik özelliğim yoktu. Müzisyen olarak kendimi geliştirmek, müzisyenliği yaşamak duygusuyla gittim. Sizi izlemeye gelecek olanları nasıl bir konser bekliyor? Ö.F: Gayemiz beraberliğimizi sunmak. Sahneye beraber çıkıp Ferhat Bey'in eserleriyle, benim eserlerimin karışımı bir repartuarı karşılıklı söyleyeceğiz. Sonra benim grubum ve orkestramla kendi eserlerimizi sunacağız. Ferhat Bey de kendi eserlerini sunacak. Yani insanlara mümkün olduğu kadar hem kendi öz yapımızı gösterip hem de beraberliğimizden neler doğabileceğinin örneklerini vereceğiz.
Ferhat Bey'i ilk kez size gönderilen DVD'den dinlediğinizi söylüyorsunuz. Tepkiniz ne oldu? Ö.F: Çok duygulandım, çok hoşuma gitti. Hissederek okuması, arkadaki orkestranın büyüklüğü, seçtiği müzik tarzı ve repartuar uygulamasından çok etkilendim. Baktım, tüylerim diken diken olmuş. Ben onunla çalışırım, benim kıstasım o. Daha önce Türkiye'de hiçbir sanatçıyla aynı sahneyi paylaşmamıştınız yanılmıyorsam... Ö.F: Hayır, paylaşmadım. F.G: Aslında yaptı. Belki sanatçı düeti değil ama Gürer Aykal'ın yönettiği Borusan Flarmoni Orkestrası ile yaptığı çalışma çok büyük beğeni toplamıştı. Faruk Bey'in böyle ortak bir proje gerçekleştirmiş olması, bizim kendisiyle çalışmamız söz konusu olduğunda beni cesaretlendirdi açıkçası. Çünkü Lütfi Kırdar'da yapılan o konserde ciddi bir beğeni toplamıştı. Kendisi hakkında duyumlarım çok iyiydi.
Her ikinizin yaptığı müzik birbirinden oldukça farklı görünüyor. Size göre ortak yanınız nedir? Ö.F: Ferhat Bey'in, Batı müziği söylemesine rağmen, Türk müziğinden örnekler vermesi bana sıcak gelen tarafı oldu. Onun güzelliği, özelliği de o. Kendi temalarımızı da kullanıp Batı müziği anlayışında uygulamasından dolayı, ona sıcak bakıyorum. Güzel şeyler yapacak.
Bu sizin Türkiye'de dördüncü konseriniz. Dünyanın dört bir yanında konserler verirken Türkiye'de dinleyicinin karşısına bu kadar az çıkmanızın nedeni ne? Dışarıda insanlarla buluşmak için ortam çok müsait. Türkiye'ye geliyorsunuz, her şey iyi gitmiyor.
Amerika'da yaşamak müziğinizi nasıl etkiliyor? Ö.F: Kendi güzelliklerimizi dışarıdan seyretme özelliği veriyor. Ben müziğe çok erken başladım. 8 yaşından itibaren çok iyi müzisyenlerle çalıştım. İstanbul'daki stüdyo deneyimim benim için büyük bir okul değerinde. Yurtdışına gittiğimde içimde olan özümlemeyi yaptım ben. Bana dışarıda olmanın faydası bu oldu, içimde ne birikmişse onları dışarı çıkartma gayreti yani. Belki burada olsaydım içimde olanı hissetmeyebilirdim, devamlı geliyor çünkü.
Siz müziğinizi "Sabır Ağacı" olarak tanımlıyorsunuz, neden? Ö.F: Hayatımı ben ona benzetiyorum. Sabır Ağacı aslında temeliyle, gövdesiyle benim hayatım. Temeli bana makamları ve ritimleri öğreten ilk hocam Aydın Cangürger, ağacın gövdesi Orhan Gencebay, dalları ise Burhan Onguç. Sağı ve solu öğrendim ondan, "Sağ teori, ne yaptığını bilmen lazım, sol denge" dedi. Ve Hacı Abim de yağmur bulutu. Abim çocukluğumdan beri hayran olduğum insan benim. Yani sabır ağacının şekli edindiğim tecrübeler, bu insanlardan aldığım özelliklerden oluşuyor.
Eylem BİLGİÇ
|
|
|
|
|
|
|
|
|