| |
|
|
Şarapçılar bir anda neden meyve suyuna döner ki?
Vatan'da Barlas Yurtsever'in haberine göre, Başbakan Erdoğan'ın da kalabalık bir heyetle katıldığı "Vanlılar Gecesi"nde, garsonlar konuklara sadece su ve meşrubat tercihlerini sormuş. Ancak ısrar eden, başta CHP Van milletvekili Mehmet Kartal gibi birkaç kişiye kadehte içki servisi yapılmış.. Başbakan ve beraberindeki AK Partililer, bir saat kaldıktan sonra ayrılınca salonun dörtte üçü boşalmış. Bunun üzerine "Artık biz bize kaldık" anonsuyla birlikte, masalardaki içki tercihinde de artış olmuş. Başbakan'ın boşalttığı protokol masasına yerleşerek sahneye yaklaşan konuklar garsonlardan rakı ve şarap istemişler. Yerel sanatçıların seslendirdiği Kürtçe türküler eşliğinde halaylar çekilmiş... İşin başından söyleyeyim. Alkol de sigara gibi sağlığa zararlıdır. Bu konu tartışmasız bir gerçek. Ama alkollü içkiler, sağlık endişelerini aşarak toplumsal geleneklere yerleşmiştir. Buna karşı bazı dinler ve bazı inanç sistemleri de alkollü içkileri yasaklamıştır. Bu sadece İslam'da böyle değildir. Daha önce yazmıştım. Yılar önce bir Hindistan ziyaretinde bu ülkede başbakanlık da yapan Morarji Desai ile konuşuyorduk. Desai yobaz denilecek ölçüde Hindu inancına bağlı bir politikacıydı. Bombay'ın da (Şimdiki adıyla Mumbai) içinde bulunduğu Maharaştra eyaletini yönetirken, alkollü içkileri yasaklamış. Bizim Türk gazeteciler grubumuzda özellikle şaraba düşkün olan rahmetli Kayhan Sağlamer de vardı. Desai ile konuşurken birden "Ben Hint vatandaşı olsam size oy vermezdim. Çünkü içkiyi yasaklamışsınız" dedi. Morarji Desai şöyle bir baktı ona, "Siz Türklerin en değerli insanınız Atatürk sirozdan öldüğü halde, nasıl olur da beni alkol yasağı koydum diye kınarsınız" sözleriyle azarladı. Biliyoruz ki, bizim Kurtuluş Savaşımız sırasında da Ankara hükümeti, alkollü içkileri yasaklamıştır. Bunun nedeni herhalde mütedeyyin insanları da Milli Mücadele'nin saflarına çekmektir. Cumhuriyet'ten sonra bu yasak kalkmış, 1926'da "İspirto ve İspirtolu İçkiler Kanunu" çıkartılmış, 1932'de de "İnhisarlar" (Tekel) kurulmuştur. Yani devlet içki üretimini yapmaya başlamıştır. Alkollü içkileri dini inançları nedeniyle içmeyenlere, sağlık endişeleriyle içmeyenlere olduğu gibi saygı duyuyorum. Ayrıca alkollü içki verilmeyen mekânlarda ille de "Rakı isterim" diye tutturanları da anlamıyorum. Ama içkinin her zaman servis edildiği bir mekânda içki içmeyen "Önemli kişiler" var diye, bu servisin yapılmaması, her zaman içen kişilerin meyve suyuna dönmesi de yanlıştır. Önüne gelen her mekânı "Kamusal Alan" diye niteleyip başı örtülülere buraları kapatan zihniyetin benzeri, kendi bulundukları mekânı inançları gereği dünyevi yasaklara konu edenlerin davranışları değil midir? Hiç unutmayalım. Manevi baskıların arkasında çoğu zaman maddi baskılar (veya çıkarlar) bulunur. İçki içmeyerek başbakanın gözüne girmek çabasını, evlerinin kavında en cins şarapların bulunduğu bazı iş adamlarında da gördüm. Bir anda CocaCola'cı oluverdiler resmi sofralarda. Özetle insan ne ise, öyle kalabilmelidir. Canı isteyen içebilmeli, içmeyen de içmemelidir. Bütün mesele içenlerin ölçüyü kaçırıp, sarhoş ve rezil olmamalarıdır.
|