| |
|
|
Bu ne güzel 50'nci yıldır!..
Yaşadığım en güzel jübile gecesiydi.. Erol Günaydın'ın sahnedeki 50'nci yılını kutladık.. Ama nasıl güzel kutladık.. Müthiş.. Harika.. Enfes.. Duygulu.. Coşkulu.. Şiirsel.. Güldük.. Ağladık.. Mutlandık.. Klasın dokunuşu dedikleri bu olmalı.. Haldun Dormen dokundu geceye.. Dokununca.. Gece yarısını geçmiştik.. Bire yaklaşıyorduk, vaktin nasıl geçtiğini anlamamıştık. Bitti diye üzülüyorduk.. Erol Günaydın, en duygulu, en mutluydu içimizde.. Dostları ona böyle bir gece ile teşekkür etmişlerdi işte, gösteri sanatlarına adanmış elli yıl için.. Ve salon, AKM'nin büyük salonu üst balkona kadar tıklım tıklım doluydu, merdivenler dahil.. İnsanım belki tiyatroyu unutmuştu son yıllarda, ama Erol'u, o dünyalar tatlısı, dünyalar sevimlisi, o güler yüz timsali Erol Günaydın'ı unutmamıştı işte.. 50 yıl önce Erol Günaydın'ı ilk izleyenler arasındaydım.. Kısa pantolonla.. Yok canım öylesi değil. Bir bayram günüydü, ben izciydim. O zaman izciler kısa pantolon giyerlerdi. Törenden matineye koşmuştum. Haldun Dormen Amerika'dan yeni dönmüştü. Papaz Kaçtı'yı oynuyordu.. Erol Günaydın ilk defa sahneye çıkıyordu. Arka sıralardaydı yerim.. En ucuz biletli yerden.. ..Ve 50'nci yıl gecesinde, en ön sırada, Erol Günaydın'ın hemen yanında idim, bu defa.. Papaz Kaçtı ile başlayan tiyatro sevgim, Muhsin Ertuğrul'un Devlet Tiyatrosu'na taşınmama sebeb olmuştu. Gidiş o gidiş.. Nebil Özgentürk, gene Oscarlık bir kısa film hazırlamıştı, Erol Günaydın için.. Bu hafta değil, öteki çarşambaya, Yaşamdan Dakikalar'a getirir elbet.. Sonra dostların sahneye çıkmaları geldi.. Celal Şahin.. Yarım asrın gerisinden gelen bir başka usta.. Sesle Çizgiler.. Pazar sabahları tüm aile radyo başında olurduk, Celal Şahin ile birlikte gülmek için.. Hâlâ eski Celal.. Büyük Celal.. Yıktı geçirdi salonu.. Alkış kıyamet.. Bugünün seyircisi bırakmadı, Celal Şahin'i.. Onu unutan televizyonlara, televizyonculara inat.. 50 yıl önce yazdığı şakalar aynen duruyordu yerli yerinde.. 50 yılda değişen pek bir şey olmamıştı, Celal'in şakayla ama keskin hicvettiklerinde.. Tahsin Yücel.. Gecenin starlarındandı.. Erol ile okul anılarını anlatırken, kırdı geçirdi salonu.. Onun aslında 50 değil, 60'ıncı yılında olduğunu anlattı. "Okulun komedyeni idi, daha önceki on sene" dedi.. "İnsanları ve hayvanları değil sadece, nesneleri de canlandırır taklit ederdi.. Masa olurdu. Sandalye olurdu.. Azgelişmiş kız memesi olurdu" dedi.. İşte en çok onu merak ettim.. Birinci yarının sonunda Erol Evgin geceyi ilk doruğuna taşıdı.. Hisseli Harikalar Kumpanyası potporisini bizlerle birlikte söylerken, salondan taştı coşkular, Taksim Meydanı'na yayıldı sanki.. "Sen başkalarına benzeme sakın.. Hep böyle kal" derken, nasıl iç geçirtti hepimize.. Her şey bir şey alıp götürmüştü ondan.. Duygularına varıncaya dek.. Şimdi sonuncuya yalvarıyordu, "Hep böyle kal" diye.. Asıl onun her şeyi alıp gideceğini bilmeden.. Yıllar sonunda tam da hep böyle kalacağına inanmışken, gideceğini düşünmeden.. Doruktaki geceyi ikinci yarının başında Sezen Aksu devraldı.. İki şarkı söyledi.. İkisi de yeni.. Böylesi gecelerde, yepyeni iki şarkıyı söyleyip gitmek risktir.. Ama adın "Sezen" olursa, kendine ve şarkına böylesi güvenirsen.. Kaç zaman olmuş Sezen'i canlı dinlemeyeli.. Muhteşemdi.. Olağanüstüydü.. Ve de müthiş bir sürpriz yaşadık.. Duymuştum.. Yarım yamalak dinlemiştim.. İlk defa canlı olarak karşımdaydı... Cem Adrian.. Her insan sesini çıkaran adam.. Sopranodan, basa.. Kontrtenor sesiyle, Ayrılık'la başladı.. "Uzun İnce Bir Yoldayım"da bas oldu. Summer Time'de tüm insan seslerini kullanmakla kalmadı, bir de saksofon solo yaptı, dudakları ile.. Cem Adrian müthiş bir yetenek.. Fazıl Say keşfetti onu.. Dünya çapında bir şöhret olacak yakında.. Kesin.. Nasıl şirin, nasıl şeker, nasıl cana yakın bir genç üstelik.. Haldun Dormen "Bundan sonra müzikal yaparken kadro aramama gerek yok" dedi.. "Bu delikanlı tüm rolleri oynar.." Dahası var Haldun.. Tüm sazları da çalar.. Geceyi, Haldun Dormen ve Göksel Kortay mükemmel sundular.. Anıları, şakaları, duygusallıkları ile.. Ama her şey tam yerli yerinde.. Uzatmadan.. Sulandırmadan.. Gecenin güzelliğinde bu sunum başrolü oynadı.. Sonunda Erol Günaydın geldi sahneye.. Taç giydi, tahta oturdu, gönüllerin kralı olarak.. Ama eşi Güneş de sahneye çağrılınca, tacı da, tahtı da anında terk etti ona.. Müjdat Gezen'in yetiştirdiği bir sandalyeye sığındı, dillere destan tevazusu ile.. Bunca yıldır gölgede durarak lambayı tutan Güneş'in gözlerinde damlalar vardı.. Bizim de.. Nice yıllara Erol Günaydın!.. Nice yıllara!..
|