| |
|
|
Cumhurbaşkanı "Yürütme"nin de başı değil mi?
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yazılı olarak gönderdiği ve atanmasını uygun görmediği kişilerin bürokraside vekaleten göreve getirilmeleri konusundaki uyarısı, "Devlet" ve "Hükümet" ayrımını vurgulaması bakımından ilgi çekicidir. Sezer uyarı yazısında şöyle demiştir: - Devletin varlığını ilkeli biçimde sürdürmesi, ehil devlet memurlarıyla olanaklıdır. Devlet memuru hükümeti değil, devleti temsil etmektedir. Çünkü hükümetler geçici, devlet kalıcıdır. Başbakan Erdoğan'ın bu ifadelere cevabı, İlçe Belediye Başkanları Toplantısı'nda yaptığı konuşma ile geldi. Mealen şöyle dedi Başbakan: - Devletin ve hükümetin başarısının hesabını, seçim meydanlarında hükümetler ve seçilmiş iktidarlar verir. Hesap vermek sorumluluğu olmayan kişilerin, icraattan sorumlu hükümetlerin kadrolarına müdahale etmesinin bir adı varsa, bu ad konulmalıdır. Erdoğan ayrıca, korunmak istenen bürokratik kadroların başarılarının da, Türkiye'nin içinde bulunduğu duruma bakılarak ölçülebileceğini söyledi. Bu noktada "Sezer mi, Erdoğan mı haklı" gibi bir soruya "Tarafsız Gözlemci" konumunda cevap aramak hem kolay değil hem de doğru değil. Çünkü "Devlet" ve "Hükümet" kavramları üzerindeki kargaşa, bize tarihten miras bir genetik bilgi konumunda. Bu iki kavramın bağlacının "Demokrasi" ve "Hukukun Üstünlüğü" olduğunu, henüz tam benimsemiş değiliz. Cumhurbaşkanı Sezer'in siyasete bakış açısını artık biliyoruz. Enflasyonun 35 yılın en düşük düzeyine inmiş olması, ihracatın tarihi rekorlar kırması, Türkiye'nin AB'den müzakere tarihi alması Sezer'in yaklaşımında "Devlet Açısından" vurgulanmaya değer konular gibi görünmüyor. Ayrıca Siyasal İslam kökenli bir siyasal kadronun merkeze kaymasının Türk toplumundaki istikrara katkısı da, fazla değerlendirilmiyor bu yaklaşımda. AK Parti iktidarda değil muhalefette olsaydı, Irak Savaşı'nın tüm Müslüman ülkelerde sebep olduğu toplumsal tepkilerin kim bilir ne ölçüdeki yansımalarına tanık olurduk Türkiye'de. Oysa AK Parti iktidarının temel politikalarından biri de "ABD ile yakınlık"tır... Anayasal açıdan Cumhurbaşkanlarının "Yürütme"nin de başı olmalarına karşın, Sezer kendini sadece Devlet'in başı" biçiminde görüyor. Bu bakış açısı sonucu, genel olarak "Devlet muhalefette"ymiş gibi gibi görüntüler de çıkıyor ortaya. Örneğin yasalar hazırlanırken Sezer uyarılarını seslendirmek yerine, adeta bunları veto etmek için bekliyor. Son olarak Yeni Ceza Yasası'nın 3. maddesinde yer alan, yabancı ülkede işlenmiş suçlardan dolayı Türkiye'de yargılama yapılmasına Adalet Bakanı'nın kısmen yetkili kılınmasına ilişkin hükmü de 'siyasal ve öznel olarak kullanılabileceği' gerekçesiyle veto ederken haklıydı mesela. Gerçekten bir "Suçlu"nun yargılanıp yargılanmayacağına ait kararın bir siyasetçiye bırakılması, hukukun temel ilkelerine asla uymaz. Böyle bir hatayı gördü ise, önceden de uyarabilirdi hükümeti. Özetle kendisini "Yürütme"nin başarısından veya başarısızlığından topyekun soyutlayıp, sadece "Rejim"den sorumlu görmesi, Sezer'in eleştiri odağında bulunmasının ana nedenidir. Hatta bu nedenle, tarafsızlığı esas olan Sezer'i, CHP'ye yakın görenler de oldukça fazladır. Çünkü CHP de kendini "Muhalefetteki iktidar" gibi sunan bir yaklaşım içindedir.
|