|
|
|
|
Hepinize bol bol aşk diliyorum
Beni bu havalar mahvetti... Gerçi "evkaftaki memuriyetimden" filan ayrılmadım ama içim kıpır kıpır, manasız bir sevinçle gülümsüyorum ve işin acayip tarafı herkes de bana gülümsüyor.
Sıkıldım sıkıldım uçmak istiyorum
Beni bu havalar mahvetti... Gerçi "evkaftaki memuriyetimden" filan ayrılmadım ama içim kıpır kıpır, manasız bir sevinçle gülümsüyorum ve işin acayip tarafı herkes de bana gülümsüyor. İçimde "tabiat ana" uyandı, "Şimdi aşk zamanıdır" duygusu bu his bir bütündür ve kıymetlidir- öyle kolay kolay gelmez. Her sene Hıdırellez zamanında "Tabiat ana uyandı" hissi yaşarım ve aynen Sezen'in şarkısında olduğu gibi herkese uçmak istediğimi izah etmeye çalışıyorum. Bakarım herkes aynı ben gibi.
UZUN BİR TATİL Sabahları sebepsiz bir gülümsemeyle uyanmak, telefonu çevirdiğiniz anda niye çevirdiğinizi unutmak ve "Acilen bir yerlere gitmeliyim, hatta uzun bir tatile ihtiyacım olabilir" gibi hisler bu mevsimin imzasını taşır. Tüm bunların sorumlusu hormonlarımız galiba. Çünkü tüm hislerin toplamı "Ayaklarımı yerden kesecek bir aşk yaşamak istiyorum"a gelip bağlanıyor. Bakıyorum bütün kızlar ve dahi adamlar, herkes aynı 'mood'da. Geçenlerde Nişantaşı'nda bir yandan vitrin sondajı yapıp bir yandan da toplantıma yetişmeye çalışırken aylak bir ifadeyle yolumun değiştiğini, yol kenarındaki masalarda tanıdıklarla acele değil tembelce sohbet ettiğimi fark ettim. Toplantıya beklendiğim yeri aradım ve itirafta bulundum; "Bahar dolayısıyla konsantrasyon kaybı yaşıyorum. Gerçekten verimli olamayacağım, size çok ayıp olmazsa gelmeyeceğim." Oh! Sonunda vicdan azabı yok ve yapmak istediğim yegane şeyi yapabilirim. Etrafı seyrederim, gelen geçen dostlarla sohbet ederim, keyif yaparım. Yol kenarındaki keyifli "cafe"lerden birine oturdum ve seyre daldım (tam da bu işte; seyre daldım). Bir kere İstanbul bir "outdoor" şehri; baharı muhteşem. Zaten İstanbul iki baharı ile meşhurdur ya. İlkbaharı aşkları, sonbaharı ise "düşen yaprakları" ve ayrılık hüznüyle... Aynı dünyanın diğer özel ve dahi güzel şehirleri gibi. Özellikle de Paris gibi. Yıllar evvel Paris'e ilk gittiğimde en çok özendiğim şehirdeki kaldırım "cafe"lerinde kitap okuyan, sohbet eden, öpüşen mutlu ama mutluluğu hayatının parçası olarak usulca, keyifle ve doğal taşıyan insanların varlığıydı. Hepsi özenli giyinmiş ve sanki dünyanın en güzel şehrinin şanslı insanları değil de, sanki böyle anlar her gün olur gibi bir rahatlık, adeta şuursuzluk içindeydi. Hepsi gerçekten hayattan keyif alıyorlardı. O zaman iş için gittiğim Paris'in yegane aşk ve keyif şehri olduğunu düşünmüştüm. Yıllarca dünyanın her tarafında, güzelliği ve romantizmiyle meşhur birçok şehre gittim ama aklımda tek bir aşk şehri vardı; Paris. Hala da bence bu anlamda özel. Ancak etrafınıza bakın, tabii her yeri değil ama İstanbul da bir aşk ve keyif şehri değil mi. Hani yıllarca aramızda konuşurken yakındığımız şey de doğru değil. Hani hep deriz ya "Biz keyif yapmayı bilmiyoruz". Nişantaşı'ndaki küçük keyif kaçamağım tam tersini düşündürttü... Temiz, güzel ve keyifli bir yerde, herkes gülümsüyordu, keyif alıyordu, tatlı tatlı sohbet ediyordu. Günlerce sürdü bu hissim.
BAHAR ÇARPTI Taksi şoförlerinden, aniden kapıdan dışarıya kafasını uzatıp bana nefis bir kırmızı gül veren çiçekçi çırağına kadar herkes son günlerde hafifçe gülümsüyor, biraz dalgın ve işini yavaş yapıyor ama bekleyenler de bunun için kıyamet koparmıyor. İnsanlar çarpınca "Pardon" diyor ve hatta göz göze gelip bir de üstelik "İyi günler" diyor birbirlerine. Acaba bahar ve aşk mı geliyor İstanbul'un başına? Bense aynen devam; "Sıkıldım sıkıldım uçmak istiyorum, ne eksiğim var çiçekten böcekten, tabiat misali coşmak istiyorum". Hepinize mutlu, ılık bir bahar haftası ve bol bol aşk dilerim...
İlişki Cadısı AYŞE BRAV
|
|
|
|
|
|
|
|
|