Çankaya, 'Devlet' ve diğerleri
Herkesin ağzında aynı laf var: "Bu yaz sıcak geçecek." Bundan tam olarak ne kastedildiğini, karanlık köşelerde kimlerin ne tür krizler planladığını ya da neyin fantezi, neyin gerçek olduğunu kestirmek güç. Ancak bir anda Ankara bir değil, kimi polisiye, kimi idari sayılabilecek birkaç vakayla sarsılıyor. Bizim bugünkü konumuz ise yalnızca idari olan... Dün Çankaya'dan gelen TCK vetosu, zaten beklenmekteydi. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in izinsiz Kuran kurslarına ceza indirimine karşı çıkacağını tahmin etmek için müneccim olmak gerekmiyor. Cumhurbaşkanı laiklik hassasiyetini, hükümetinkinden farklı nüanslar içeren laiklik vurgusunu, geçmişte de bu tür temel eğitim konuları çerçevesinde ortaya koydu. Muhtemelen hem Başbakan ve hem de Meclis'teki AKP grubu birkaç gün önce Çankaya'ya yollanan kanunun bu şekilde "veto yiyeceğini" biliyordu. Ancak vetodan birkaç saat önce Çankaya'nın, bu sefer Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in Mart ayında Başbakan Erdoğan'a yazdığı ve "vekaleten atamalar" konusunda ağır eleştiriler içeren mektubunu kamuoyuna açıklaması, günün önemli salvosuydu. Çankaya, adeta sesli bir muhalefet görevi üstlenmişçesine güne damgasını vurdu. Üstelik bunu, uzun zamandır alışık olmadığımız bir şekilde, Çankaya Sözcüsü Sermet Atacanlı'nın düzenlediği bir basın toplantısı aracılığıyla yaptı. Cumhurbaşkanı Sezer'in mektubunun en can alıcı paragrafı, mektubun sonlarına doğru "devlet" ve "hükümet" arasındaki farkı üstüne basarak hatırlattığı bölümdü. Tabii ki bir çok ülkede, "devlet" ve "hükümet" arasında Türkiye'deki gibi keskin bir ayrım, hatta zaman zaman "zıtlık" veya "denetleme" nosyonları üzerine kurulu bir dinamik yok. Sokaktaki bir Fransız ya da İtalyan'a sorsanız, eminim bir Türk gibi açıklayamaz "devlet"i. Devlet baba, devletli, devlet kuşu gibi sözcükler, başka hangi dillerde var? Bir çok AB vatandaşının genetik kodunda, bizlerinki gibi bir "devlet" kavramı bile yok... Ama kuşkusuz burada durum farklı. Türkiye, hukuk düzenini Anayasa'nın birinci maddesinden itibaren "vatandaş"dan ziyade "devleti koruma" ilkesi üzerine kurmuş bir ülke. Cumhurbaşkanı'nın mektubu, "devlet-hükümet" meselesini şöyle açıklıyor: "Devlet belli ilkeler doğrultusunda varlığını sürdürmektedir. (Budevlet memurlarıyla olanaklıdır. Devlet memuru hükümeti değil devleti temsil etmektedir. Çünkü hükümetler geçici, devlet kalıcıdır. Devlet politikası olabilecek konu ve alanlar, hükümetten hükümete değişirse, devletin sürekliliği kalmaz." Cumhurbaşkanı'nın çıkışı, Ankara'da "Devlet"in AK Parti'ye yönelik "direniş" başlattığı söylentilerinin iyice yoğunlaştığı bir döneme denk geliyor. Duyuyoruz ki devlet yolsuzluğa, vekaleten atamalara, laiklik karşıtı uygulamalara, hatta kimilerine göre AKP liderlerinin ilerde Çankaya'ya çıkmasına bile karşı. Ama Cumhurbaşkanı'nın dünkü açıklaması ve söylentiler ötesinde, bu direncin somut bir göstergesi yok... Devlet denince kabaca ifade edilmek istenen, bürokrasi, Çankaya, ordu veya farklı birimler çerçevesinde, seçilerek değil, daimi olarak ülke hizmetinde olanlar. Ancak bu insanların tümünün aynı cephede olduğu ya da benzer düşündüğü meçhul... Kabinenin etkin bir üyesine, "devlet ve hükümet arasındaki ayrışmanın iyice belirginleştiğini" söylediğimde, kızgın bir üslupla "Bak Aslı, devlet biziz!" cevabını alıyorum. İktidarın belkemiğinden bir başka isim ise, "Doğaldır. Yapısı gereği devlet direniyor" diye bu durumu kabulleniyor. Kısacası Ankara'da kafalar karışık. Hem devlette, hem de hükümette...
|