Kumarhanede 1000 dolarlık fiş...
Uçakla bedavaya gidip geleceksiniz... İsterseniz yüzme havuzuna, isterseniz Akdeniz'in mavi sularına atlayacaksınız... Oteliniz denizin dibinde, 4-5 yıldızlı olacak... Televizyonlu odalarda ister televizyon seyredecek, ister leb-i derya Akdeniz manzarasını içinize çekerek hayatta yaşadığınıza şükredeceksiniz... 2 ya da 3 gün dileğinize göre restoranlarında yiyeceksiniz, içeceksiniz, keyif çatacaksınız... Ve bir kuruş ödemeyeceksiniz!..
Sabah sabah afyonu patlamayanlar için; dalga geçmiyorum... Şu mayıs ayının güneşli cumartesi sabahı ortada fol ve yumurta yokken de kimsenin ağzını sulandırmıyorum... Ben de bu; vücut kimyamı bütünüyle altüst eden teklife perşembe günü rastladım... Teklif Kuzey Kıbrıs'tan geliyor. Perşembe günü Doğu Akdeniz Üniversitesi'nin davetlisi olarak Magosa'daydık... Bizim sevgili Alen'le beraber... Üniversitenin Beşiktaşlılar Kulübü, bizimle bir panel düzenlemiş okulun Mavi Salonu'nda... 250 kişilik salonda 400 kişi var... Muhteşem bir kalabalık... Muhteşem bir gençlik topluluğu... Muhteşem bir "Beşiktaş"lı gençlik... Ve onlar kadar muhteşem olan, okulun Fenerbahçe ve Galatasaraylılar Kulübü Başkanları. Onlar da paneli, başından sonuna kadar, bize verecekleri çiçeklerle izlediler... Panel sonunda elimde sarı lacivert çiçekler, boynumda siyah beyaz atkılarla, yüzlerce gencin arasında resim çektiriyordum... Muhteşem bir Kıbrıs Baharı'nda, gözlerinden enerji fışkıran cıvıl cıvıl üniversitelilerle, insanın kemiklerini ısıtan Kıbrıs Güneşi'nde hayata geldiğime şükrediyordum...
Erdem Tekin'in, Atakan'ın, Kemal'in ve Beşiktaşlı arkadaşların o müthiş misafirperverliklerini yaşarken, "Ben en iyisi buralara en yakın zamanda bir daha geleyim" derken, bu vücut kimyamı bozan teklifle karşılaştım... Kuzey Kıbrıs'a geleceksin... Güzelim otellerde hafta sonunu geçireceksin... Deniz kenarında, yemeklerini afiyetle yiyeceksin... Havuzuna, denizine, saunasına gireceksin... Keyifli keyifli döneceksin... Üstelik bir kuruş da para ödemeyeceksin...
Peki ne yapacaksın?.. Şimdi gelelim işin en sihirli ve insanın kimyasını bozan tarafına... 1000 dolarlık fiş alacaksın!.. Ne için? "Kumarhanede oynamak" için... Hani safsan ilk aşamada şöyle düşüneceksin... "Ulan ne güzel, hem bedavaya hafta sonu tatil yapacağım... Yiyeceğim, içeceğim, uçağa bineceğim, geleceğim... Bunlar zaten 1000 dolar tutar... Ben o 1000 doları bunlara yatırmayacağım... Kumarhanedeki fiş için yatıracağım... Kazanırsam yediğim içtiğim bana, bir de para kazanıp döneceğim." Oh.. Oh.. Oh.. Ala dünya... Yeme de yanında yat...
İşte, tam bunları düşünürken, Atina'nın ünlü kumarhanesinde dostum olan müdür aklıma geldi... Bana demişti ki; "Mr. Muhtar şu gördüğünüz Casino'ya her gelen müşteri ister çok şanslı, ister çok şanssız olsun 20 dakika oynadıktan sonra kazandığı ve kaybettiğiyle burayı terk ederse, 2 ay içinde bizim kumarhane topu diker." Yani... Yanisi şu... Şanslı da olsan, şanssız da olsan, o şans ve şanssızlığı sadece 20 dakikayla sınırlandırabiliyorsan, merak etme ne çok kazanırsın, ne çok kaybedersin... Sana bir şey olmaz... Sana bir şey olmayınca olan Casino'ya olur... O senden kazanamadığı için batar... Yunanlı dostumun 15 yıl önce bu söylediklerinden sonra, o gün bugün 40 yılda bir hatırı kalmasın diye ziyaret dışında teğet bile geçmedim kumarhanelere... Başıma gelebilecek belaların farkında olaraktan hiç heveslenmedim, rulet ve Black Jack masalarına... 1000 dolarlık fiş karşılığı bedava, otel, uçak, yemek ha. Yok yok... Şimdilik kalsın... Yarına belki daha fazlasını anlatırım...
|