| |
|
|
Cemil Çiçek ve aydınlar ikilemi arasında
Bazen hiç istemediğiniz ve ayrıca olmasını hiç beklemediğiniz durumlar ya da ikilemler arasında kalırsınız. Bu ikilemin merkezinde kendilerine güvendiğiniz insanlar vardır ve bunlar hiç de müstahak olmadıkları konumlarda bulunmaktadırlar. Adalet Bakanı Cemil Çiçek'ten ve Boğaziçi Üniversitesi'nde yapılacakken baskılar sonucu yapılamayan "Ermeni Sorunu" konulu konferanstan söz etmek istiyorum. Cemil Çiçek, benim güvendiğim bir politikacı. Avrupa Birliği'ne uyum için yapılan bütün reformlarda, Anayasa ve yasa değişikliklerinde onun alın teri var. Rejimin sivilleşmesi, temel hak ve özgürlüklerin evrensel normlara uyarlı olması için harcadığı çabayı, kimse görmezden gelemez. Onun TBMM kürsüsünde, Boğaziçi Üniversitesi'nde yapılması tasarlanan konferansın katılımcılarını inanılmaz sert bir üslupla nasıl suçladığını, onları nasıl adeta hain ilan ettiğini anlamıyorum. Ermeni Sorunu'nu resmi söylem dışında tartışmayı deneyenler hakkında Cemil Çiçek gibi düşünen sayısız kişi var. Ama Cemil Çiçek Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü. Yani onun "Söz hakkı", kamu görevlisi olmayanların söz söyleme haklarını kullanmalarından daha farklı ağırlık taşıyor. Merak da ediyorum. Yaptığı bence yanlış ve dozu kaçırılmış bir konuşma yüzünden, Cemil Çiçek'in imzasını taşıyan bunca reform görmezden mi gelinecek? Benim karşı karşıya bulunduğum ikilemin diğer tarafındaki isimlere, yani Boğaziçi Üniversitesi'ndeki konferansın konuşturulmayan konuşmacılarına gelince. Onlar özgür ve özerk olmayı yeğ tutan aydınlar. Aydın olmalarının dışında bir sorumlulukları yok. Söylediklerini devlet veya çoğunluk onaylamayabilir. Ama böyle bir onayın da gereği yok. Onlar eğer tarihi ve siyasi gerçeğin dışında bir şeyler söylüyorlarsa, zaten tarih ve siyaset onların söylemlerini etkisiz kılar. Zaten bir ülkede özgür ve özerk aydınların varlığı, o ülkede tüm gerçeklerin yüzde yüz doğru biçimde açıklanacağının kanıtı değildir ki. Ama onların varlığı, farkında olunmayan veya konuşulmayan düşüncelerin de duyulmasına bir şans tanır. Neticede kendilerinden "Aydın" olarak söz edilenlerin tümü Ermeni Sorunu konusunda, resmi tezin karşısında yer almıyor ki. Ermeni diasporasının Türkiye'ye yönelik yıpratma kampanyası karşısında, onların iddialarını çürütecek kanıtlar sunan, kitaplar yazan aydınlar da var. Yani bizim asıl meselemiz "Ermeni İddiaları" değil. Bizim asıl meselemiz, düşünce yelpazesinin farklı yerlerinde yer alanların, bir ortak "Tahammül Zemini" üzerinde bir araya gelememeleri. Bir kesim sadece "Türban" sorunu olduğu zaman özgürlükleri ve hoşgörülü olmak gereğini hatırlıyor. Bir başka kesim de, türban dışındaki her konuda özgürlükçü şeyler söylüyor. Bunu askeri darbelere karşı yapılan ayrımcılıkta da görmüyor muyuz? Bazılarına göre 27 Mayıs ve 28 Şubat "Atatürkçü" oldukları için iyi darbeler değil mi mesela? Ya da askeri darbe solcuları hedef aldığı zaman mukaddesatçılar "Peygamberin ordusu" diye övgüler düzmezler mi? Cemil Çiçek'in reform çalışmalarına bundan sonra da ihtiyacımız olacak. Dileriz o konuşması, bir kesimle onun arasında "Sende kuyruk, bende evlat acısı var" benzeri kalıcı bir karşılıklı kinlenmeye dönüşmez. Neticede o seçilmiş sivil bir politikacı. Hata yaptıktan sonra aynı hatayı tekrarlamayabilir. Olmazsa onu oylarımızla değiştiririz. "Gerçek Aydınlar" da inanılır kanıt buldukları zaman söylemlerini değiştirmezler mi?
|