Hayırdaki hayır
Kuzey Ren-Vestfalya'da Sosyal Demokratlar'ın seçimi kaybetmesinde Almanya'nın ekonomik sıkıntılarının büyük etkisi olduğu tartışıldı. Bunda da Fran- sa'da yaşanan Türkiye karşıtlığını yine ekonomik etkilerin ve bunların yol açtığı sosyal kaymaların izlerini görmek mümkün. Normal şartlarda ne seçimin sonuçları, ne anayasa oylaması sonuçları Türkiye'nin müzakerelere başlamasını engeller. Sonrası ise tabii ki sorunlu olacaktır. Soğuk Savaş'ın bitmesiyle kapitalizm gi- derek küreselleşti. Piyasa hem ekonomiye hakim olan, hem toplumsal ilişkileri belirleyecek merkezi kurum haline geldi. Hemen tüm dünya küreselleşme süreciyle kapitalist dinamiklerin alanı haline geldi. Küreselleşmenin artan şekilde piyasalaşma olarak yaşanmasıyla siyasi otoritenin ekonomik gelişmeleri kontrol etme imkanları azaldı. Küreselleşmeye koşut olarak yaşanan teknolojik devrimin önemli sonuçları ortaya çıktı. Bir yandan hemen her ürünü koşulların uygun olduğu her yerde üretmek mümkün oluyordu. Standartlaşmış sanayi ürünlerinde üretim hızla ücretlerin düşük, verimliliğin uygun olduğu yerlere göçüyordu. İleti- şim ve ulaşım masraflarının azalmasıyla tüm dünya piyasa rekabetinin alanı haline geliyordu. Sermayenin göreli gücünün çok arttığı bu yeni dönemde işgücü örgütlü bile olsa kendi mevzilerini korumakta zorlanıyordu. Dünya ekonomisi küreselleşir ve sermaye akışkanlıklarının belirleyiciliğine açık hale gelirken, siyaset ulusal ölçekte kaldı. Demokratik ülkelerde ekonominin küreselleşmesinin dayattığı değişimler siyasi otoritlenin meşruiyet zeminini daralttı. Okkanın altına en fazla giren işgücü kesimleri siyaseten gayet gerici bir pozisyonun da sahipleri oldu. Bir yandan elde edilmiş hak ve imtiyazlardan vazgeçmek istemezken, di- ğer yandan da dışlayıcı, ırkçılık kokan siyasetlere destek verdiler.
Schröder'in kumarı Bugün Fransa'da yaşanan ve anayasa oylamasının giderek Türkiye'ye yönelik bir ırkçılık orjisine dönüştüğü tartışmanın arka planında da bu yatıyor. Türkiye meselesi, Avrupa toplumlarının bazılarında dışlayıcı, çirkef, giderek faşizan güdülerin hortlamasının aracısı haline geliyor. Türkiye Avrupa'nın gerilemekte olan sosyal sınıflarının tüm korkularının simgesi olarak sivriliyor. Şansölye Schröder'in reform politikaları kendi tabanının öfkesini çekiyordu. Bu reformların uygulanamaması ise Almanya'nın dünyadaki rekabetçiliğini sınırlıyordu. Alman ekonomisi büyüyemeyince işsizlik sorunu daha da derinleşiyordu. Sorunu bu şekilde anlayınca hem Sosyal Demokratlar'ın seçimin son haftalarına küresel kapitalistleri "çekirge" diye nitlendirmelerinin, hem de Schröder'in erken seçim kumarının mantığını anlamak mümkün. SDP, Angela Merkel ve partisinin tamamen piyasaların mantığına uygun hareket edeceği bir ekonomiyle sosyal politikaların bir ölçüde korunacağı bir ekonomi arasında tercihe zorluyor seçmeni. Almanya'daki eyalet seçiminin sonucu, Fransa'daki hayır kampanyasına da rüzgar verebilir. Versin. Türkiye açısından hayırlı olan da bu. Başta Fransa, AB ülkeleri hem ekonomik yapılarındaki krizle, hem de içlerindeki ölmemiş şeytanlarla hesaplaşmak zorunda. AB dünya siyasetinde iddialıysa bunalımlı üyelerinin kendilerine çeki düzen vermeleri gerekecektir. Bunun içinse aklı selimin hakim olduğu bir siyasi ortama sancılı da olsa geçilmelidir. Türkiye'nin gerekliliği de ancak o zaman tam anlamıyla kafalara dank edecektir. Türkiye için hedef ve hayırlı yol, sağ salim 3 Ekim tarihinde müzakerelere başlamaktır. AKP hükümeti bunu inşallah anlıyordur.
|