AB konusunda beklentileri düşürmenin zamanıdır
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin AB üyeliğine karşı çıkan Alman Hıristiyan Demokratlar'ın iktidar yürüyüşü karşısında atağa geçti. Hazine'den ve ekonomik programın yürütülmesinden sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan'ı aynı zamanda Başmüzakereci olarak atadı. Bununla Türkiye'nin AB konusundaki kararlılığını ortaya koyarken, en ideal atamayı da yaptı. * Babacan bizzat Dışişleri Bakanı ile yakın çalışacağı için en uygun aday. * Hazine gibi güçlü bir kurumdan sorumlu olduğu için, diğer bakanlar ve bürokrasi üzerinde etkili ve yaptırımı gücü fazla. Bu da Başmüzakereci'ye destek verecek bir unsur. * Ekonomik programı yürüttüğü ve bugünkü programı hazırladığı için de Sayın Babacan en uygun aday. Çünkü AB ile müzakerelerin ana temasını ekonomik konular oluşturacak. * Yine Sayın Babacan hükümetin dışa en dönük yüzü ve en genç bakanı olması nedeniyle başmüzakereciliğe en uygun olanıydı. Çünkü Türkiye'nin AB yolu uzun. Bu yolu tek Başmüzakereci ile tamamlamak için hem hükümetin iktidarda kalması hem de Başmüzakerecinin genç olması gerekiyor.
Yolun inceldiği kavşak Türkiye'nin tam üyelik başvurusu yaparken eski Başbakan Turgut Özal, AB sürecini "uzun ince bir yol" olarak tanımlamıştı. İşte bugünlerde yolun inceldiği bir kavşaktayız. Avrupa'da değişmekte olan siyasi eğilimlerden dolayı artık Türkiye'nin AB yolu daha uzayacak, zorlaşacak, belki de kesintiye uğrayabilecek. Önce Vatikan'ın başına Türkiye'nin AB üyesi olmasına karşı bir papa seçildi. Karşıtlığının nedeni belli. Türkiye'nin farklı bir dinden olması.
Fransa referandumu Sonra Fransa'daki Anayasa referandumunda "hayır" çıkma olasılığı önde gitmeye devam ediyor. Gerçi anketlerde ciddi bir kararsız kitlesi de var. Eğer bunlar da sandık başına gider ve tercihlerini çoğunlukla "evet"ten yana yaparlarsa, referandum sonucu deği- şebilir. Bu durum, AB'yi olduğu kadar Türkiye'yi ve mali piyasaları da rahatlatır. Çünkü şu anda piyasalar anketlerde ortaya çıkan "hayır"ı fiyatlamış durumdalar. Pazar günkü Fransa referandumunda AB Anayasası'nın reddedilmesi halinde bunun zincirleme etkisi de söz konusu olabilir. Ardı ardına referandum yapacak diğer ülkeler de AB Anayasası'nı reddebilir. Böyle bir süreçte Fransa, Türkiye hakkında daha olumsuz bir tutum bile takınabilir. Nitekim geçmişte Türkiye'nin en büyük destekçisi olan Cumhurbaşkanı Chirac bile, "Türkiye için yol artık daha uzun" dedi. 2007'de Chirac'ın yerine Türkiye'nin tam üyeliğine karşı çıkan Nicolas Sarkozy'nin başa gelmesi büyük olasılık. O durumda Türkiye'nin işi daha zorlaşıyor.
Almanya seçimleri Bu ülkenin Başbakanı Gerhard Schröder, Türkiye'ye AB kapılarının açılmasında en çok yardım eden liderdi. Şimdi kilit eyalet seçimlerini kaybetmesinin ardından erken seçime gitme kararı aldı. 18 Eylül'deki seçim için Almanya Meclisi'nin tatile gireceği 1 Temmuz'da oylama yapılacak. Dolayısıyla piyasaların önünde aşılacak bir eşik daha oldu. 1 Temmuz. Arkasından Almanya seçimlerinin yapılcağı 18 Eylül eşiği gelecek. Seçimleri Hıristiyan Demokratlar'ın alması büyük olasılık. O zaman 3 Ekim'de Türkiye'nin müzakerelere başlama tarihi öne çıkacak. Hadi diyelim bu eşiğini aştık. Bu kez de Almanya'nın yeni başbakanı Aralık 2005 AB Zirvesi'nden itibaren imtiyazlı ortaklık girişimi başlatabilir. 3 Ekim'de müzakereler başlasa bile, sürdürülmesinde, Almanya destek değil köstek olabilir. En büyük destekçi ülke en büyük köstekçi ülke durumuna gelebilir. Almanya ve Fransa'nın tutumundan cesaret alacak Türkiye karşıtı daha küçük ülkeler de harekete geçecek. Bütün bunlar elbette gelişmelerin olumsuz olması halinde ortaya çıkabilecek senaryolar.
Tek dayanak Olumsuz gelişmeler karşısında tek dayanak 3 Ekim'de müzakerelerin başlaması olabilir. Başladıktan sonra yavaş veya hızlı gitmiş, kimsenin umrunda değil. Çünkü 10 yılı zaten herkes içine sindirmiş. Bu süre 15 yıl olsa ne olur? Bu durumda bize düşen ya AB gibi en güçlü çapanın yerine konulacak aynı güçte başka bir çapa bulmak ki, bu çok zor, ya da AB bekletisini düşürmek. AB çapasının zayıflamasıyla IMF çapasına daha kuvvetli tutunmak, hükümetin performans sıçraması yaparak siyasi istikrarı güçlendirmesi de zor dönemi atlatmakta yararlı olabilir.
Sonuç "İstediklerimizi elde edemediğimize göre, elimizdekilere kanaat etmesini bilelim" B. Spinoza
|