Çiçekler, böcekler... Ona öyle demezler!
İşte böyle. Burada, daha fazlasını bekleme. Burada, farklılık, farklı görüş, tartışma, yüzlerce fikir binlerce çiçek açmasını beklemek nafile. Burada, bu kadarı da iyi belki. Burada, şükret ki, daha beteri olmasın; çünkü oldu, olabilir yani. Bakın neler oldu?
Ermeni meselesini, "soykırım var-yok, o neydi öyle" tarihini tartışmak üzere bir konferans düzenlendi. İkisi vakıf, birisi devlet, üç üniversite düzenleyici, devlet üniversitesi Boğaziçi de ev sahibi oldu. Konferansı düzenleyenler, genellikle ve özellikle "resmi görüş" dışından kişileri tercih etti. Yani, yıllardır "resmi görüş"ün baskın olmasına tepkiyle, o görüştekileri dışarıda bıraktı. Böylece, daha siftah, çoğulculuk, çok fikirlilik, çok seslilik, bol açı, farklılıkların tartışmasını talep eden "demokratlık" kendi kendini de sakatlamış oldu. Demokratlığın, alternatiflik ve muhalifliğin de kendi raconunu ve cemaatini yaratabileceği, resmi olmasa da, tahammül ve kabul sınırlarını kara kalemle resmedebileceği anlaşıldı. Tabii, bu "cemaat"e dahil olmayanlar da kendi resmiliklerini, kendi dışlayıcı ve dişleyici tepkilerini göstermekte gecikmedi.
Fakat elbette kimse kimseyi ağırlamaya mecbur değil. Bugüne dek dışlananlar da kendilerini dışlamış olanları dışlama hakkına sahip olduklarını düşünebilir elbette. Demokratlık bu şekilde de idrak edilebilir. Sonra... Sonra daha beterleri oldu. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde, iktidar ve ana muhalefet partilerinden kimileri bu konferansı "hıyanet" diye nitelediler. Üniversiteyi ve YÖK'ü tehdit ettiler. Yani bu ülkede, demokrasinin, çoğulculuğun, tartışmanın temel kurumu olduğu varsayılan Meclis... Her ülkede, demokratik çoğulculuğun, eleştirinin, farklı görüşlerin ve tartışmaların temel platformlarından sayılan üniversiteyi tehdit etti. Hele hele, sözde "sosyal demokrat" olan partinin, diplomasiden gelme, onca yıl yazı yazarak "düşünce ve ifade özgürlüğü"ne saygı duyduğu varsayılan mebusu Elekdağ müthişti!
Daha da beteri oldu. "Adalet"i temsil eden bakan, Çiçek, resmi görüş dünyasının hiçbir farklı böceğe, başka başka çiçeklere tahammül edemeyeceğini haykırdı. Yeni TCK'nın, onun basın ve ifade özgürlüklerini kısıtlayan hükümlerinin hiç de rastlantı olmadığını, Türkiye'yi gelecekte nasıl ufukların beklediğini gösterdi. Öyle şeyler söyledi ki, elbette sıradan vatandaş, elbette milli hassasiyetleri olan herkes arkasında durur, destekler, birlikte haykırır... Lakin bir ülkede demokrasi de, çoğulculuk da, özgürlükler de zaten böyle oyulur, "sıradan faşizm" de böyle böyle yola koyulurdu.
Biliyor musunuz, daha daha beteri de oldu. Üniversite, inleye inleye, söylene söylene de olsa, "teslim" oldu. En cesur, en çoğulcu, en özgün ve özgür sanılan üniversite bile teslim oldu. "Korku düzeni"ne ve adeta militer bir hiyerarşiye oturtulmuş yöküniversite-yoküniversite düzeninde, koca bir üniversite de korktu ve teslim oldu. Konferans erteledi. Şimdi, tabii ki siz de bu olaylarda taraf olabilir... Şu tavrı yahut berikini savunabilir... Öbürüne tepki duyabilirsiniz. Lakin, bu dışlama, sindirme, tehdit, korku ve teslimiyet düzenine "demokrasi" filan demeyin, olur mu!
|