20 milyon vatandaş!
Bir ülkede 1 milyon kişi açlık, 20 milyon kişi yoksulluk sınırı altındaysa, o ülkede önce neler konuşulur? Şu sıra muhabbet konularımız neyse, onlar herhalde! Devletin son istatistiklerine göre, açlık sınırı altında 894 bin... Yoksulluk sınırı altında 19 milyon 400 bin kişi var. Her 100 kişiden 28'i... Her üç çocuktan en az biri... Tabii bazı ailelerde üç çocuğun üçü de, dört çocuğun dördü de... Mutlak yoksul. O çocukların Türk, Kürt, Sünni, Alevi, Karadenizli, Güneydoğulu, ücra bir mezrada yahut büyük kent kenarında olması durumu değiştirir mi? Yahut ne bileyim, yoksullar arasında Fenerli mi, Cimbomlu mu, Beşiktaşlı mı, Trabzonlu mu daha çok... Bir anket... ne dersiniz? En sevdikleri diziler, çok izledikleri kanallar... bilmek ister misiniz? Yoksul kızların başının kapalı mı açık mı olduğu, başı açıksa üniversiteye gidip gidemeyeceği... kaç yaşında evleneceği, kaçının töre kurbanı, kaçının kötü yolda olacağı... merak eder misiniz?
Bu ülkenin içinde, neredeyse iki adet Yunanistan nüfusu kadar "mutlak yoksul" var. Bu ülkenin içinde, bir hatta birkaç ülkelik yoksul var. Ama bu ülkenin medyasında, politikasında, üniversitesinde, ekonomisinde, bu ülkenin gündelik ortak muhabbetinde en az konuşulan mevzu bu. Gerçekte ne olduğunu... Gerçek nüfusunun ne olup önemli bölümünün hangi koşullarda yaşadığını... "Birlik ve beraberlik ve de bütünlük" içinde, "şanlı bayrağımızın altında", "övünüp çalışıp güvenerek" ve "Ne mutlu Türküm" diyerek unutmak, unutmak, unutmak istiyoruz! Çünkü, bir kısmımız, başka bir kısmımız ile tüm bağlarını, zihinde bile koparttı. Onları ancak tek tek polis, adliye, töre, kapkaç, çete, nefret haberlerinde tanıyor. Onları sadece "korku ve şiddet kaynağı" olarak tanıyor.
Son yıllarda, daha çok kişinin benimser göründüğü demokrasi, demokratikleşme gibi kavramların ekonomik ve toplumsal manası, o açılardan "demokratikleşme" üstüne fazla düşünülmedi. Çünkü... tuhaf ama... Mesela, AB için bu ülkede "demokratikleşme" fikrini finanse edenlerin gündeminde ve dünyasında, "yoksulluğa karşı sosyal ve ekonomik demokrasi" diye bir şey yok. O dünyadaki "sosyal-demokrasi" kavramı, sadece AB üyeliği için Türkiye'yi sağcılardan daha çok destekleyen Alman sosyal demokratları filandır. Demokratikleşme için samimi akıl, fikir, yürek koyanların önemli bölümü de... Vakıf, medya, dış dünya sahnelerinde, onların gündemine teslim olarak, yüreklerinde, yoksulluk meselesine dair damarları tıkadılar. Demokrasi ve demokratikleşme, sadece birtakım yasaların değişimine, kimi temel hak ve özgürlüklere kilitlendi. 20 milyon mutlak yoksulla, 20 milyon umutsuzlukla, 20 milyon hükmen yenik insanla ve tek tek patlamaya hazır 20 milyon öfke ile "demokrasi" yolculuğunun hep kaygan zeminde olacağı... "Yoksul oylar"ın, bir umudun peşine düşebileceği gibi, yarın şiddetli bir umutsuzluk dalgası da oluşturabileceği pek umursanmadı.
Hükümet ise, kültürleri gereği "hayırsever" insanlardan oluşuyor. Zenginleşmeyi, zengin dostları, zengin ortamları seven ve yoksullukla mücadeleyi değil, yoksula yardım etmeyi önemseyen bir kültür. 1 milyon aç, 20 milyon mutlak yoksul ve iyi günler!
|