| |
|
|
Dayatma reform
Türkiye'de devlet personel rejiminin esaslı bir neştere ihtiyacı olduğunu herkes kabul ediyor. Çünkü 1965'te yürürlüğe giren 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, gelip geçen her hükümetin ve her parlamentonun yaptığı değişikliklerle yamalı bohçaya, daha doğrusu labirente dönüştü. Bir örnek verelim: Bugün 11 ayrı sınıf memur var, maaş hesabında da 40 kadar gösterge... Son 10 yılda tüm hükümetlerin programlarına aldıkları, hatta Dünya Bankası'ndan finansmanı bile sağlanan devlet personel rejimi reformunu AK Parti'nin gerçekleştirmeye kararlı olduğu ilk günden biliniyor. Zira 15 Kasım 2002'de bizzat Erdoğan'ın açıkladığı Acil Eylem Planı'nda taahhüt edildi. Bir yılda bitirilmesi öngörülen çalışma, iktidarın üçüncü yılında Bakanlar Kurulu gündemine gelebildi. Reformla öngörülen kadro sınıflamaları, performans ödemesi, norm kadro, 2.2 milyon memurun en az 1.5 milyonunun sözleşmeli statüye geçmesi gibi yenilikleri irdeleme fırsatını nasıl olsa bol bol bulacağız. Bugün toplumsal yaşamı derinden etkileyecek bu reformun hazırlanma yöntemine ilişkin görüşlerimizi aktarmakla yetinelim. Hükümet anlaşılan, geçmişteki 2-B, kamu yönetimi reformu gibi önemli düzenlemelerde karşılaştığı sıkıntılardan ders çıkarmamış. Çoluk-çocuklarını da sayarsak en az 10 milyon kişiyi doğrudan etkileyecek bir tasarıyı yine "Ben yaptım oldu" anlayışıyla oldu-bittiye getirmeye kalkışıyor. Hem de iktidarının en başındaki köklü kararları sivil toplumu da kapsayacak geniş bir uzlaşmayla alacağı sözüne rağmen. Tasarının 2 yıldan fazla süren çalışmalarını Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer başkanlığında dar bir kadro yürüttü: Devlet Personel Dairesi'nden ve Maliye'den birkaç temsilci, birkaç akademisyon ve bir de Türkiye Orta Doğu Amme İdaresi Başkanı Turgay Ergün. Taslak bir-iki toplantıya çağrılan kamu sendikaları yöneticilerine bile gösterilmedi. Oysa, dediğimiz gibi, böylesine köklü bir düzenlemenin şeffaf hazırlanması ve kamuoyu desteğinin sağlanması için çok iyi anlatılması şart. Göreceksiniz, tasarı gönderildiğinde Meclis'te CHP, sokakta sendikalar kıyameti koparacak. Sonra sırada Cumhurbaşkanı Sezer var, bir ihtimal Anayasa Mahkemesi var Tekrarlıyoruz; reforma değil, bu otoriter yaklaşıma karşıyız. Kapalı kapılar ardında reform olmaz. Olursa ona reform değil "aldatma" denir.
|