Daha çok konuşuruz...
Mehmet Emin Karamehmet değişik bir patron. Bir çalışma arkadaşı "rüyalarının bile iş üzerine olduğuna eminim" demişti. Bir gün evindeki davete katılan bir başkası şu anekdotu aktarmıştı: "Davete geç geldi. Özür diledi. Birkaç dakika sonra telefonu çaldı. Bir köşeye çekildi ve neredeyse tüm gece boyunca telefon kulağındaydı." Onun için malını satarken, bu kadar zorlanan bir başka patrona rastlanmayacağı iddia edilir. Karamehmet'in şirketlerinde yöneticilik yapanların iş hayatında hızla parlaması da dikkat çekicidir. Hüsnü Özyeğin, Vural Akışık, İbrahim Betil, Osman Berkmen. Bu isimlerin ortak noktası Karamehmet ile Robert Akademi Lisesi'nden okul arkadaşı olmaları. Burhan Karaçam, Erol Aksoy diğer parlak yöneticilerindendi. Osman Berkmen halen yanında. Yöneticilerine adeta "sınırsız yetki" verecek kadar güvenen biri. Gösterişi sevmediği biliniyor. En büyük hobisinin iş olduğu açık. Karamehmet ile iki satır konuştuğunu iddia eden ekonomi muhabiri sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Ne yaşıyorsa, basının dikkatini çekmeden yaşıyor. Ama şirketinde çalışanlar onu, kafetaryada, yemek sırasında sık sık görebilir. 32 yaşında Pamukbank'a genel müdür olan Hüsnü Özyeğin, bir sohbetimizde Karamehmet için "Global düşünür, vizyonu vardır. Dünyayı yakından takip eder ve hiç kuşkusuz Türkiye'nin en önemli girişimcisidir" tanımını yapmıştı. Hiç kuşkusuz son birkaç yıl Karamehmet'in küçülme ve yıpranma dönemi. Pamukbank'a el konulması ardından devlete ve Yapı Kredi'ye olan borçları ile baş başa kaldı. Müthiş bir kamuoyu baskısıyla 4 milyar doları aşan borçlarını kapatması istendi. Borçlarını vadelendirdi. Borcunu ödeyemediği zaman, tüm şirketlerine el konulacağı hissettirildi. Her seferinde borçları ötelemek, vakit kazanmak için manevralar yaptı. Yaptığı her manevra "güvenirliğini" zedeledi. Yapı Kredi'yi bile son dakikada satmayacağı iddia edildi. Karamehmet, kamuoyunu Turkcell hisselerini teminat göstererek, "kim olduğu hiçbir zaman öğrenilemeyen" bir gruptan milyarlarca dolar kredi alarak, tüm borçlarını kapatacağına inandırdı. Belki kendisi de inanıyordu. Bu iş fiyasko ile sonuçlandı. Ancak kazandığı zaman ona yaradı. Ekonomik krizin etkilerinin de azalmasıyla birlikte, Turkcell'in değeri 1.5 milyar dolarlardan, 11 milyar dolarlara geldi. Yapı Kredi'nin ne denli önemli bir banka olduğu anlaşıldı. Öylesine ilginç manevralar yaptı ki, Digiturk'ü satın almak için Türkiye'ye gelen onlarca firmaya rağmen satışı askıya aldırdı. Çünkü Digiturk'ü kendisi istiyordu. Dün Çukurova Grubu, TeliaSonera'ya hisse satışının gerçekleşmemiş olmasını, "kamuoyunda Turkcell'in yine bir Türk şirketinin kontrolünde kalması yönünde dile getirilen tepkilerin" etkili olduğunu açıkladı. Bu köşede, Turkcell'in ucuza satıldığını ve böylesine global bir markanın İsveç devletine ait TeliaSonera'ya satılmasını içime sindiremediğimi dile getirmiştim. Ama yine de Çukurova'nın gerekçesini inandırıcı bulmadım. Çünkü Çukurova, bir süre önce de "Sorunu aile içinde çözdük" diyordu. Dün aile içi görülenlerin, bugün yabancı sermaye olarak algılanması garip. Belli ki devreye bazı güç odakları girmiş. Ya Karamehmet bir yerde petrol buldu haberimiz yok ya da Turkcell'in değerini yükseltmek için yine zamana oynuyor. Göreceğiz.
|