|
|
İnadına sinema ve yaşamak...
Sadık Deveci, Ömer Kavur'un yakın çalışma arkadaşlarından... Film yapım şirketinde çeprek asırdır birlikte oldular... Üstelik, çocukluk arkadaşı da... Sadık'la, Teşvikiye Camii'nin avlusunda karşılaşıyoruz, az sonra, birkaç metre ötedeki musalla taşında yatmakta olan, filmlerine olduğu kadar, zarif ve derviş kişiliğine de hayran olduğum Ömer Abi'yi uğurlayacağız... Laf lafı açar ya hani... Sadık Deveci'den öğreniyorum ki.. Kavur, "hastalığı boyunca" toplam üç film tamamlamış... Bunlar, Melekler Evi, Karşılaşma ve Akrebin Yolcuğu... 11 yıl, önce hasta olduğunu öğrendiğinden, hatta, ilk kontrollleri yapan hekimlerden "birkaç ay ömrünüz kaldı" sözünü duyduğu andan itibaren inanılması güç bir yaşam inadına girişmiş Ömer Kavur... Elbette, ciddi bir tedavi uygulanmış ve Kavur da sistemli ve disiplinli bir biçimde buna uymuş... Elbette, yaşam kalitesini yükseltmek için, azim ve direnç göstermiş, ölüme, hep kafa tutmuş ama... En önemlisi "hayatta en çok sevdiği işi" ne, sinemaya, daha bir, daha çok, daha inatla sarılmış ki sormayın gitsin... Bedeninin en kırılgan, en yorgun, en solgun olduğu anlarda da... Acılar içinde kıvrandığı zamanlarda da "ölüme pusu kurarcasına" proje üstüne proje üretmiş, senaryolar yazmış, ekipler kurmuş, filmler bitirmiş, festivallere girmiş.. Sinemadan arta kalan zamanlarda, dizi projeleri, televizyon bitince de bıkıp usanmadan sektörel soruları içeren raporlar hazırlayıp durmuş Ömer Kavur.. Yani, üretimden hiç kopmamış, mesleki heyecanını hiç azaltmamış ve yaşama direncini hiç boşlamamış.. Kemoterapiden film setlerine, platolardan doktor masalarına, montaj masalarından bitap halde hastane odalarına taşınmış ama inadını hep sürdürmüş... Ve sarp mekanlarda, zorlu arazilerde, uzak kasabakentlerde çekilen bu filmler, hem ulusal hem uluslararası arenalarda hatırı sayılı ödüller de kazanmış bir bir... Örneğin, hastalığının zirvede olduğu sıralarda çektiği son filmi "Karşılaşma" toplam 12 ödül almış.. (Acı olacak belki ama Karşılaşma'da bir sahne vardır.. Kamuren Usluer, kemoterapi tedavisi gören, her saat Onkoloji servislerine taşınan bir kahramanı oynamaktadır.. Ve Kavur'un yakın dostları bilir ki o "çizilen karakter" kendisidir aslında,) Bilenler bilir.. Bir tek film dahi yönetmen ömrü nden çok şey alıp götürür.. Ama ne hoş ve anlamlı ki, bu kez tersi olmuş sanki.. "Melekler Evi"nden çıkıp Akrebin Yolculuğu"yla bir "Karşılaşma" yaşayan Ömer Abi'nin, ömrüne ömür katmış sinema... Neylersiniz ki tuş edememiş ama... 11 yıl önce, "birkaç ay yaşarsınız" sözlerini işiten Ömer Kavur'un sineması ve hayat, "ölüm"e okkalı bir tokat da atıvermiş işte.. İnadına yaşamak bu olsa gerek... İnsanın sevdiği işi yapması... Hele hele bu iş tüm sanatların bileşkesi sinemaysa.. Ürettiğiyle varolma hali... Hayata, yüzyıllara "artı"lar bırakma çabası da böyle bir şey galiba...
Ömer Kavur'un kaybına, çok üzüldüm, çok sarsıldım tabii ki... Ama o camii avlusunda, Sadık Deveci'den tesadüfen duyduğum bir çift söz.. Yani bir sinema ustasının "inadına sinema-inadına yaşama"yı becerebilmesine, muhteşem direnişe, olağanüstü yaşam inancına hayran oldum, sevindim.... Kim bilir, belki de Ömer Kavur'un filmlerinde sıklıkla ve ustalıkla işlediği "insanın iç yolculuklarına"a dair kilometre taşlarından bir örnek olduğu için belki de!
Kavur, son günlerinde yine kolları sıvamış "Kardeş" adıyla bir filmin hazırlarına da girişmişti... Dördüncü(!) filmin yani..Ama olmadı... Rahat uyu Usta... "Kardeş"çe selamlar.....
|