| |
Bu sınavı geçmek zorundayız
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) asla sürpriz olmayan Öcalan kararı, hepimiz için sınav olacak. İktidar için siyasi cesaret sınavı. Muhalefet için sorumluluk sınavı. Yargı için çağdaş ve evrensel hukuku özümseme sınavı. Sokaktaki vatandaş için soğukkanlılık ve olgunluk sınavı. Ve tüm bunların toplamıyla da ulusça, AB sürecinin sancılı ama kaçınılmaz değişimlerini sindirme sınavı. Önce bazı uzmanların önerdiği "Tazminat öder kapatırız" seçeneğinin bu dosya için söz konusu olamayacağını belirtelim. Çünkü AİHM kararlarının uygulanmasını izlemekle görevli Bakanlar Komitesi, 21 Ocak 2000 tarihinde, "Mağdur, ulusal mahkemenin verdiği hüküm nedeniyle ağır olumsuz koşullardan etkileniyorsa, bu zararlar tazminat yoluyla karşılanamaz" kararını aldı. Bağlayıcı bir karar bu.
Nasıl bir strateji? Bu koşullarda Türkiye'nin sadece hukuki çerçevede strateji oluşturması gerekiyor. Zaten Başbakan Erdoğan da, "Bundan sonrası tamamiyle Türk yargı sisteminin yürüteceği bir süreç olacak" diyerek, izlenecek yöntemin o yönde olacağı mesajını verdi: AİHM, Öcalan davasına sadece "usul" yönünden itiraz ettiğine göre, belli ki dosya önce ağır cezaya gönderilecek. O da Türk ceza hükümlerinin Avrupa sözleşmeleriyle uyumunu tespit için Anayasa Mahkemesi'nden görüş isteyecek. Yüksek Mahkeme'nin vereceği karara göre, yasa değişikliğine gidilebilecek. O değişiklik sonrası da Öcalan yeniden mahkeme önüne çıkarılabilecek. Tabii bu hayli uzun sürecin başlaması için önce Bakanlar Komitesi'nin AİHM kararıyla ilgili değerlendirmesi beklenecek. AİHM kararı ne kadar hukuki de olsa, Türkiye'nin AB sürecinin dışında değerlendirilemeyeceği için siyasal özellik de taşıyor. Bu da içeride ama özellikle Avrupa platformlarında malzeme yapılması riski taşıyor. Bu riski en aza indirmek için Dışişleri'nin formülü bizce en uygunu:
Hukuka güvenelim Konu en kısa sürede, hukuki zemine çekilmeli, yani yargıya intikal ettirilmeli. Bir başka ifadeyle, "teknik" soruna dönüştürülmeli. Böylece hem AB'deki Türkiye karşıtlarına koz verilmemiş olur, hem de AB Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu'ndan gelecek uyarılar, "Hukuk devletinin gereği olarak yargı kararını bekliyoruz" gibi son derece meşru ve haklı gerekçeyle göğüslenebilir. Yukarıda belirttiğimiz gibi, hükümetin iktidar olmanın gerektirdiği kararlılık ve cesareti üstlenmesinin yanı sıra, tüm odakların da "Türkiye'yi bölme planının düğmesine basıldı" "Öcalan'ı kurtarmanın yolu açıldı" türü komplo teorileriyle tehlikeli tohumlar ekmekten kaçınmaları da büyük önem taşıyor. Çünkü ancak o zaman oyuna gelinmiş olunur ve konu siyasal zemine kayıverir ki adlarını belirtmeye gerek duymadığımız birçok çevrenin şimdiden kollamaya başladığı fırsat bu. En başta da Öcalan'ın. AİHM kararından bir gün önce görüştüğü avukatları aracılığıyla, "Yeniden yargılanmam Kürt sorununun çözümü için tarihi fırsat olacak" demeye başladı bile. Konunun -zerrece hak etmediği- bir önem kazanmasını istemiyorsak, bırakalım hukuk kendi mecrasında çözsün. Yasaların kestiği parmak acımaz...
|