11 Eylül mantığı
Fransız milletvekillerinin Le Figaro'da yayınladıkları makalenin tek sonucu Türkler'i incitmek olur.
Fransa'da yaşadığı gerilimlerin bedelini Türkiye'ye ödetmek isteyen güçlü bir lobi var. Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini, kritik AB Anayasası referandumuyla bağlayan bu grup, inançların barış içinde bir arada yaşaması fikrinin altına da dinamit koyuyor. Le Figaro'da dün yayınlanan 25 milletvekili imzalı "Minareler süngümüz diyenleri Avrupa'ya nasıl alırız?" başlıklı makale de bunun en çarpıcı örneği. Aslında makaleyi kaleme alanların nihai hedefi, Avrupa Birliği'nin yara almadan yoluna devam etmesini sağlamak. Referandumda "Evet" oyu çıkmasının tehlikeye girdiğini gören bu milletvekilleri, "Evet çıkarsa Türkiye'nin yolunu daha rahat keseriz" mesajı veriyor. Bu makalenin ne hukuken, ne ahlaken hiçbir değeri yok. Türkiye'yi ve Türkler'i incitmek, Türkiye'deki anti-AB lobisini güçlendirmek, Türkiye'deki reform çabalarının önüne taş koymaktan başka... 1963 yılında AB hedefini önüne koyan Türkiye, geçen 40 yıl içinde Avrupa'nın ayrılmaz bir parçası olacağı gelişmeler yaşadı. 18 Aralık 2004 zirvesinde de Türkiye'nin sağladığı bu başarı nihai olarak tescillendi. Türkiye'nin bu değişimi ile Avrupa'nın ekonomik ve siyasi kimlik bunalımı ne yazık ki aynı döneme geldi. Bu gerilimin en fazla yaşandığı ülke olarak ise Fransa öne çıktı. Fransa'daki Türkiye'ye karşıtlığın altında, yaşanan bu bunalım var. Ülkemizdeki siyasi iktidarı ve liderini doğrudan hedef alan Türkiye karşıtları, tarihi bir gerçeği gözden kaçırıyor. Türkiye'yi Avrupa Birliği dışında tutmak, dinler mücadelesini körükleyecek, Müslüman-Hıristiyan çatışmasını doğrudan Avrupa'nın göbeğine taşıyacak, Brüksel'in bütün isteklerini yerine getirmesine rağmen Türkiye'yi sadece Müslüman olduğu için içinde istemediğinin altını çizecektir. Türkiye, siyasi iktidarın düzenli seçimlerle işbaşına gelip gittiği bir ülkedir. Bugün kendini "muhafazakâr demokrat" olarak tanımlayan bir parti iktidardadır. Bu parti, zina gibi kimi girişimleriyle Avrupalılar'ın kafalarında soru işareti doğurmuştur ama genel çizgisi itibariyle demokrasinin, insan haklarının güçlendirilmesini hedefleyen reformlara imza atmıştır. Bugün iktidardadır ama yapılacak ilk seçimde kimin iktidar olacağı belli değildir. Avrupa Birliği için asıl göz önünde tutulması gereken, Türkiye Cumhuriyeti'nin değiştirilemez niteliğidir. O da, laik, demokratik bir hukuk devleti olmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti bu niteliğini Mustafa Kemal'in devrimleri sonucu kazanmıştır ve bunu yaparken de doğrudan Fransız modelini örnek almıştır. Asıl, Türkiye'yi Avrupa dışında tutmak laik ve demokratik karakterini tehlikeye düşürebilir. Avrupa coğrafyasının barış ve refah içinde gelişmesini isteyen tüm demokratik güçlerin bu gerçeği görmesinde fayda var. Elbette Türkiye'de Avrupa Birliği'ni istemeyenler olduğu gibi, Avrupa'da da Türkiye'nin üyeliğine karşı çıkan insanlar olacaktır. Ancak bunu yaparken inançlar arası bir çatışma ortamı yaratmamaya gayret göstermek de büyük önem taşıyor. Eğer Türkiye'de laik düzene karşı bir iktidar işbaşına gelirse, Avusturya'da olduğu gibi demokratik baskı yöntemleriyle bu tehlikenin üstesinden gelinebilir; Türkiye'yi dışlayarak değil. Yeni 11 Eylül'ler yaratmamak için bu coğrafyada kendine aydın diyen herkese büyük görev düşüyor.
|