Kişisel tarih!
Bugünlerde herkes geçen yüzyılın başında olup bitenlere kafa yoruyor. Kim kime kıymış,kim kimi katletmiş... Hangi taraftan kaç kişi ölmüş. O günlerin tarih sahnesinde yer alan isimler bir bir ortaya dökülüyor. Arşivler konuşuyor. Yüz binlerce insanın hayatını kaybettiği bir tarih dönemecinde, iki tarafta "emir-komuta" mevkiinde olanların kimlikleri açığa çıkıyor. Sonra; yüzyılın ortalarındaki büyük "felaket"in, İkinci Cihan Harbi'nin bilançosu kağıda dökülüyor. Bilanço; milyonlarla ifade ediliyor. Hangi ülkenin kaç milyon, hangi ulusun "kaçkerekaç" milyon insanının "telef" olduğu hesaplanıyor. (Telef sözcüğünü bilerek kullandığımız da bilinmelidir. Adına-sanına, yani insanlığına bakılmadan sayılarla yok edilmenin ya da yok olmanın "telef" ten başka tarifi olabilir mi ki?) Evet... Adı-sanı ve insanlığı hesaba katılmadan "yok" edilmek! Bilançolara "rakam" olarak kaydedilmek. Birinci Cihan Harbi'nde bu coğrafyadaki ölümler için "sayısal" kavgalar yapılıyor: "İki taraf"taki karşılıklı kayıplar için sayılarda uzlaşılamıyor bir türlü. Bir taraf yüz bin, öteki iki yüz bin rakamını telaffuz ediyor. Fark mı? Hepsi hepsi yüz bin işte. Kimse kimseye sormuyor; alt alta yazabilir misiniz yüz bin insanın adını diye? Öteki daha da trajikomik! İkinci Cihan Harbi'nde Avrupa coğrafyasındaki ölümler için "sayısal" tahminler yapılıyor: Kimine göre elli, kimine göre altmış milyon insan "ölmüş" müş! Aradaki fark, hepsi hepsi on milyon işte... Kimse kimseye sormuyor yan yana koyabilir misiniz on milyon insanın resmini diye? Çünkü... "Bugün" yaşayanlar için "o gün" yaşayanlar ve ölenler "bilanço" dan başka bir şey değildir! Bilanço!.. Bunun farkındayız da... Farkında olmadığımız bir şey var bu alemde: Gün gelip biz de "bilanço" olacağız işte, ey "bugün" ün dünyasının sakinleri!.. Haberiniz var mı?
Haberiniz yok... Haberimiz yok... Bırakın siyasal ve toplumsal tarihin "insani" boyutuyla giderek silinen ayak izlerini... Ya kişisel tarihiniz? Hepimiz en çok, en çok üç kuşak için "var"ız bu dünyada... Haberiniz var mı? Üç kuşak sonra "yok"uz... Hatta toplumsal tarihteki gibi "bilanço" olarak bile yokuz... Hem kendi kendinize sorun, hem de hızlı bir "anket" yapın yakın çevrenizde: Sorun: Babanızın adı nedir? Ölmüşse mezarı nerededir? Cevap alırsınız. Dedenizin adı nedir? Ölmüşse mezarı nerededir? Cevap alırsınız. Ya dedeninizin babasının adı? Ya ölmüşse mezarı? Sessizlik... Hepsi bu kadar işte... Bu kadar... Üç kuşak için varız bu dünyada... Üç kuşak sonra sizin de, ne adınızı, ne mezarınızın yerini bilen olmayacak bu dünyada... Sıradan insanlar için, yani insanlığın büyü k çoğunluğu için durum budur ne yazık ki! Hatıralarını ve adlarını dördüncü kuşağa uzatanlar istisnadır "adem oğullarının ve hava kızları"nın "kahir ekseriyeti" için... Hepsi hepsi üç kuşaklık ömrümüz varken ve üç kuşak sonra hepten yol olacakken... Yani bir "kara karga" kadar hükmümüz yokken şu "darı dünya"da... Yani kişisel tarihlerimiz "saka kuşu" kadar kısacıkken... Değer mi? Değer mi? Toplumsal tarihin içinde, kaç kuşak öncesinde; hiç bilmediğiniz "herhangi biri"lerinin "fiillerinin faili"ni bulmaya çalışmak, ya da bugün yaşayanların sırtına yıkmak tarihin bütün melanetlerini?
Belki de doğrusu "onlar" ın yaptığıdır, ne bileyim! Belki de "toplumsal tarihin arşivleri" nde çıkılan yolculuklar anlamlıdır. Belki de ben yanlışım, ne bileyim. Ama yine de tuhaf geliyor işte, kişisel tarihlerin bir tek tozlu arşiv sayfası bile kalmamışken, ne bileyim!
|