Seçim içinde seçim
İngiltere seçimleri sadece "Irak savaşı ve işgali" açısından bakılınca "anormal" bir sonuç gibi görünebilirdi. Öyle ya, Blair iktidarının savaş kararına, bu kararın bir takım yalanlar ve düzmeceler ışığında alınmasına, kamuoyunun da ağırlıkla "savaşa ve işgale karşı" olmasına rağmen... İktidar kazanmıştı. Erdal Şafak, bunun (doğru) ekonomik nedenlerini izah etmeye çalıştı: İngiliz ekonomisi, hem liberal kapitalizm, hem sosyal devlet açısından iyi bir gidişata sahip görünüyordu. Dolayısıyla, "çoğunluk", savaş yalanlarını bilmesine ve savaş karşıtı olmasına rağmen, iktidara vize verdi. Bunu, çekiştire çekiştire, "işgale evet" oyu gibi sunanlar da olacaktı tabii.
Oysa, "bugün seçim olsa" Türkiye'de de vuku bulabileceği gibi, mesele sadece iktidar ve onun yıpranması sorunu değil, "alternatif" in vaatsizliği ve umutsuzluğuydu aynı zamanda. "Savaş ve işgal" ekseninde, kararlı (ve güçlü) bir siyasi partinin bulunmaması da. Kimileri, iktidarın kazanmasına değil, oy kaybına dikkat çekti. Buna karşılık, kimi yerde, "savaş ekseni" nde ilginç sonuçlar çıktı.
İlki, George Galloway'in seçim başarısıydı. İskoçyalı Galloway, önceki seçimde İşçi Partisi'nden seçilmişti. Kimine göre sıkı bir demagogdu. Kimine göre, hem inançlı bir Katolik, hem de partinin solunda biri. Asıl kimliği, "Saddam'la dostluğu" ve "şiddetli savaş karşıtlığı" ile şekillendi. Hakkındaki iddialar, "Saddam'dan para almak, gıda karşılığı petrol paralarından yürütmek" gibi yerlere vardı. Bu iddiaların "belgeleri" nin düzmece olduğunu kanıtlayıp büyük tazminatlar kazandı; kuşkuları gideremese de. Ancak, İngiliz askerlerini Irak'ta emirlere uymamaya çağırınca, 2003'te partiden atıldı. Bu seçime üç, beş ay kala bir koalisyon oluşturdu ve Müslüman seçmenlerin de epeyce bulunduğu farklı bir seçim bölgesinden aday oldu. Rakibi, savaş yanlısı İşçi Partili King, orada 1997'de yüzde 46.3, 2001'de yüzde 50.4 oy almıştı. Muhafazakar Parti oyları da yüzde 20 civarındaydı. Galloway, son seçimde İşçi Partisi'ni yüzde 34'e, Muhafazakar adayı yüzde 14'e çekerek, yüzde 35.9'la orada seçimi kazandı.
İkinci örnek, ne partisi, ne örgütü bulunan Reg Keys'inkiydi. Bir siyasetçi değildi; sadece, oğlu Irak'ta öldürülmüş bir asker babası. Başbakan Blair'in seçim bölgesinden aday oldu. Elbet kazanamadı, ama yüzde 10 oy aldı. Dediği şuydu: "Savaş uluslararası hukuka göre meşru olsaydı, matem tutar ama bu kampanyayı yürütmezdim. Irak'ta gerçekten kitle imha silahı bulunsaydı da öyle yapardım. Ama hep yalan söylendi." Üçüncü örnek, Liberal Demokrat Parti'den aday olan ve savaş karşıtlığıyla tanınan Lynne Featherstone'du. O bölgede 1997'de yüzde 11.3 oy alırken, İşçi Partili aday yüzde 61.7'yi bulmuştu. 2001'de yüzde 25.8 alırken, İşçi Partisi adayı yüzde 49.9'du. Bu seçimde yine aynı İşçi Partisi adayına, "savaş yanlısı" Barbara Roche'a karşı yarıştı. Ve kendisi savaş karşıtı olan, üstelik İngiltere'nin üçüncü partisinden aday Bayan Lynne yüzde 43.3'le seçimi kazanırken, savaş yanlısı İşçi Partili rakibini yüzde 38.3'e indirmişti. Yani, kimi yerde, kimi anda, herkes, sadece güçlüye, favoriye yahut ekonomiyi iyi yürütene meyletmiyor, kimileri de "iktidar yalanları"nı ve onlarla inşa edilmiş bir işgali bir "ilke" olarak dikkate alabiliyordu. "Gerçekçilik"ten ziyade "gerçekler"i önemseyenler de vardı galiba! Ama çoğunluk, ama azınlık!
|