| |
Bitmeyen maraton
Yükseköğretim Kurulu'nun (YÖK), önümüzdeki yılın üniversite kontenjanlarını belirlemesiyle, 1.7 milyonu aşkın genç ve aileleri için gergin günler, kabus geceler başladı. Haklılar. YÖK, dört yıl ve üstü öğrenim veren lisans programlarının kapasitesini sadece 3.596 kişi artırabildi. İki yıllık eğitim veren ön lisans programları ise geçen yılın düzeyinde kaldı. Nedeni: O kontenjanlar zaten hiçbir yıl tümüyle dolmuyor. Sonuç? 19 Haziran'da Öğrenci Seçme Sınavı'na (ÖSS) girecek 1 milyon 730 bin 850 adaydan en fazla 400 bin 372'si bir okula yerleştirilebilecek. Bu da 1 milyon 327 bin 980 öğrencinin açıkta kalması demek. Dersaneye gitmeden, özel ders almadan ÖSS'ye hazırlananlar parmakla gösterilecek kadar azaldığına göre, bu, aynı zamanda 1.3 milyon ailenin bir yıllık yatırımının heba olması demek. O kadarla kalsa, öpüp başınıza koyun. En az 600 bin ailenin iki yıllık yatırımı boşa gidecek. En az 300 bin ailenin de üç yıllık yatırımı. Zira Türk Eğitim Derneği'nin (TED) geçenlerde yayınladığı çok kapsamlı araştırmaya göre, ÖSS'ye başvuranların sadece üçte birini liseyi o yıl bitirenler oluşturuyor. Gerisi geçmiş yılların sınavlarında üniversiteye giremeyenlerin ve kazandığı okul ya da programı beğenmeyip şansını yeniden deneyenlerin birikimi.
Toplumsal çöküşe doğru Rapordaki bu yılla aynı verileri taşıyan 2004 örneğini aktaralım: Geçen yıl ÖSS'ye giren 1 milyon 727 bin 957 adaydan sadece 711 bin 287'si yeni lise mezunuydu. Önceki yıllarda açıkta kalmış ve şanslarını bir kez daha denemek isteyenlerin sayısı, onlara neredeyse eşitti: 704 bin 472 aday. Gerisini de okul değiştirmek isteyenler ile ikinci üniversite okumayı amaçlayanlar oluşturuyordu. Yukarda vurguladığımız gibi, 700 bini aşkın aile, o sınav için dersanelere, özel öğretmenlere en az iki yıl yatırım yaptı. Sınav sonucu 574 bin 867 aday yerleştirilebildi. TED raporunda deniyor ki: "Geçmiş yıllardan kalan birikim olmasaydı, 574 bin 867 kişilik üniversite kontenjanı, o yıl liseden mezun olanlara fazlasıyla yetecekti." TED'in gerçekten çok önemli araştırmasında, üniversite kapılarında yığılmış ve her yıl daha da büyüyen ve istatistiklerde kuru bir rakam olmaktan öte anlam taşımayan o bir milyona yakın gencin herbirinin aslında bir ailenin hayatını tükettiği hatırlatılıyor, şöyle deniyor: "İlkokul, hatta anaokulu seçimi seviyesine kadar inen büyük sınava (ÖSS'ye) hazırlık maratonu, öğrencileri olduğu kadar, tüm aileleri de maddi ve psikolojik daimi bir seferberliğe sürükledi. Üniversiteye hazırlık sistemi için toplumun bir yıllık harcaması, devletin üniversite bütçesinin toplamına yakın düzeye ulaştı. Üstelik ortada entellektüel, bilimsel, eğitimsel, velhasıl toplumsal nitelikte hiçbir hasıla yok. Tam tersine eğitim sisteminin çürümesinde yayılma ve derinleşme sözkonusu. Ve bu çürüme her yıl milyarlarca dolarlık harcamayla besleniyor. Üniversiteye giriş sistemi, tüm toplumu yutan dev ve sürekli bir anafora dönüştü." Peki "finiş" çizgisi olmayan bu maratona son verilemez mi? TED sistemin yeniden yapılanmasını öngören cesur öneriler de sıralıyor. 40 gün boyunca ÖSS toplumsal gündemin en önemli maddesi olacağına göre, ilk fırsatta onları da anlatırız. Ama rapordaki çığlığı şimdiden duyuralım: "Acilen ulusal bir eğitim vizyonuna ve seferberliğine ihtiyacımız var. Yoksa geleceğimiz ellerimizin arasından kayıyor. Millet olarak ufkumuz kararmak üzere."
|