Kahve ve kanser...
"Aman kahve için... Günde iki kez için... Böylece kanser olmazsınız... Hatta parkinson ve alzheimer'a da iyi geliyor... Hani insanın delirmesi dedikleri bu olsa gerek... Ben yakında bu delirme durumlarına gireceğime muhakkak gözüyle bakıyorum... Tevekkeli değil, bu doktor taifesinden oldum olası haz etmem.. Yıllardır yerin dibine batırdıkları kahveyi, şimdi övüyorlar!.. Amerika'daki en ünlü profesörümüz, Clinton'ı bile ameliyat etme başarısı göstermiş zatı muhteremimiz Mehmet Öz öyle diyooo... "Günde 2 kahve iyi gelir" buyuruyooo... Ben önce Türk kahvesini sevdim... Sonra Nescafe hayatıma giriş yaptı... Bir süre sonra, "Nescafe çok zararlı" dediler... Ben zaten o sırada, Fransız Express'ini tatmaya, tattıkça da aşık olmaya başlamıştım... Bir süre sonra, bu aşkın bir adım koyusu İtalyan espresso'su geldi... Sonra İtalyan'ın bütün güzellerini tatmaya başladım... Capucino, kremalı bir aşktı... Hele Yunan buzlu frapesi, bir aşkın da ötesinde bir temaşaydı benim için...
En son İtalyan machiato çıktı... Çıkmasıyla da beni çarptı... Ben bunları içerken, her gün kendilerine doktor diyen birileri, herkesin kafasına kafasına bodoslama çarpıyorlardı... "Çok kahve içerseniz, çabuk mezara gidersiniz..." Ben bu doktor taifesinden zaten gençlik yıllarımdaki ağır travmadan dolayı fazla haz etmem... Sanıyorum, annemden kaynaklanıyor bu durum...
Validem beni, lise yıllarımda hep doktor yapmak isterdi... Hanımefendi, çabuk doktor olayım diye, henüz kadavra dersini lise müfredat programına aldıramamıştı ancak, bitmek bilmeyen bir çabayla beni doktor yapmaya uğraşıyordu... Benim de inadına inadına hiç bakmadığım, 10 üstünden 0.5'ten 1 çaktığım tek ders vardı... O da biyoloji... Ne insan ve hayvan, ne bitki hiçbir canlının hiçbir organizmasal durumuna ilgi duymuyordum... Yani daha o zamandan bir kedim bile yok... İsteyecek kimsem de yok... Ne bir Başbakan, ne bir Bakan falan... Zaten Sezen'in kedi parçası da çıkmamış daha ortalara... 'Kaybolan Yıllarım'ı söylüyor o günlerde... Ben de kaybolan Biyoloji kitabını arıyorum harıl harıl... Sordular mı da söylüyorum... "Doktor olacağım annem öyle diyooo..."
Doktor falan olacağım yok... Bir kere tıbbiyeye girecek halim yok... O sırada üniversite sınavlarında bir çeşit zeka testi gibi olan genel yetenek diye bir alan var... Ben sadece genel yetenek sorularını büyük bir hızla ve afiyetle çözüyorum... Sınavda 78 genel yetenek sorusu var... Süre de 1 saat falan... Hem çok hızlı hem de doğru yapacaksın... 78'de 75 çaktım... Sadece 3 yanlışım çıktı... Diğer sınavda, fizik, kimya, biyoloji soruları geliyor... O tarihlerde benim uzmanlık alanım ise, briç, king ve poker... Dolayısıyla o test, bende aynen iadeli taahhütlü... Bakmadan iade ediyorum sahibine... Sadece yetenek cevaplarıyla tıp fakülteleri öğrenci almayı zaten prensip olarak reddediyorlar... İstiyorlar ki, yanında fizik, kimya, biyoloji gibi konularda da bilgi sahibi olun... Benimse o derslere girdim mi, aklıma hep Sezen'in şarkısı geliyor... Şimdi Bana Kaybolan Yıllarımı Verseler! diye başlıyorum, şarkı bittiğinde ders de bitmiş oluyor...
Neyse efendim... Bir ara, beni briç, king, poker gibi uzmanlık alanımı geliştirdiğim yerde ma-aile basmaya falan kalktılar, ancak kahvehanenin sahibi beyefendi, benim gibi, güzide müşterisini ele vermedi, gizli bölmelerde icra-i sanatımı eylemimi mümkün kıldı... Al takke ver külah, bizim valide, artık tamamen anlamsızlaşan isteğinden vazgeçmek zorunda kaldı... İşte bu gençlik yıllarımdaki ağır travmadan olsa gerek, ben bu doktorlardan oldum olası fazla haz etmem... Söylediklerini dinlemem... Bakın iyi ki dinlememişim... Kahvenin her türünü içmeye devam etmişim... Şimdi Amerika'daki en ünlüleri çıktı "kahve zaten yararlı" dedi... Sefam olsun... Beni doktor yapmak isteyip yapamayan anam sağ olsun...
|