Beykoz 2. Asliye Ceza Mahkemesi kararı ile yayınlanan cevap ve düzeltme
Sayın Hıncal Uluç'un 19.08.2004 ve 24.08.2004 tarihlerinde kaleme aldığı, zaman zaman da satır aralarında geçirmek suretiyle ısrarla sürdürdüğü, maalesef iyi niyetli diyemeyeceğimiz, yine maalesef "dediydi-demişti" düzeyinde seyreden, haberden çok, dedikodu niteliğindeki beyanlarına yasal yanıttır. Sayın Uluç, benzer üsluptaki ilk yazısını 19.04.2003 tarihinde kaleme almış ve adı geçen yazıda şu ifadelere yer vermiştir: "Kim akıl verdi, kimlerin aklına uydu da yüzünü bu hale getirdi?" Bizzat kendi ifadesinde de görüldüğü gibi Uluç'un ne olup bittiğinden haberi yoktur. Yanıtını araştırıp, öğrenerek verme görevinin gazeteci olmak sıfatıyla kendisinin olması gerektiğini unutmuş görünmekte ve soruyu okuyucuya yöneltmektedir. Ama bizi asıl irkilten bir insan ruhunu paramparça edebilecek duygudaki "operadaki hayaleti maskesiz oynar" cümlesidir. Takdir edersiniz ki; bu kadar hoyrat bir yakıştırma özellikle bir sanatçıyı, hele biraz zayıf bir anında, yaşamsal üretim alanından vazgeçirebilecek şiddette bir anlam içermektedir. Buna rağmen müvekkilem, kendisine içtenlikle değer verenlere, sevenlere karşı duyduğu sorumluluk ve ahlaki değerleri gereği, geçirdiği ağır rahatsızlığı medyaya taşımama konusundaki ısrarını, fiziki beden değil, üretim üzerine inşa edilmiş faaliyetlerini sürdürmeye devam etmiştir. Sayın Uluç'un ifadesiyle, "Birilerinin aklına uyarak" böylesine hayati riskler taşıyan bir rahatsızlığa isteyerek sebep olmanın, kişinin zekasına ve duygusuna hakaret etme arzusu dışında akılla açıklanabilecek bir yanı yoktur. Söz konusu kişi Sayın Aksu olduğunda, kulağa daha da tuhaf gelmektedir bu. Ancak Sayın Uluç'un, sadece zarar vermeye yönelik üslubu, 19.08.2004 tarihli yazısında bir kez daha ortaya çıkmıştır. Yazıda sözü geçen kutlama gecesinde, Sayın Aziz Yıldırım'ın izinsiz resminin çekilmesi konusundaki şahsi hassasiyeti nedeniyle çıkan tatsızlıkla, müvekkilemin uzak yakın hiçbir ilişkisi yoktur. Olup bitenden birçok kişi gibi sonradan haberdar olmuştur. Yani Sayın Uluç, yine kulaktan dolma yanlış bilgiyle yazısını kaleme almıştır. Bu aşamada Sayın Aksu aynı sorumluluk duygusuyla iradesi dışında gündeme gelen duruma ilişkin doğru bilgiye ulaşmak isteyenler için açıklayıcı bir yazı yazma gerekliliğini duymuş ve bunu zarafetle yapmaya bilhassa özen göstermiştir. Ancak Sayın Uluç, bu kez 24.08.2004 tarihli yazıyı kalem almıştır. Sayın Uluç, Aksu'yu önce ışık oyunlarıyla yüzünü gizlemek suretiyle hukuk diliyle sahte ürün sunmakla, sonra bir başkasının yazısı altına imza atarak en bağışlanmaz hırsızlıkla, fikir hırsızlığıyla suçlayacak kadar serinkanlılığını kaybetmiştir. Bir insanın kendi kendine kortizon iğneleri yaptığını, bir hekimin bile zor ağzına alacağı, kesinlikle ruh ve beden sağlığını kaybettiğini iddia edebilmeyi, daha önemlisi bu kadar kontrolsüz bir öfkeyi anlayabilmek, yetişkin bir medya mensubuna yakıştırabilmek giderek imkansızlaşmaktadır. Sayın Uluç, haysiyet gereği iddialarını kanıtlamak zorundadır. Müvekkilem Sayın Aksu'nun 1999 yılı yaz konserleri esnasında ses tellerinde oluşan yorgunluğa bağlı kanama nedeniyle zorunlu olarak, doktor kontrolünde kortizon tedavisi gördüğü ve bunu takiben kişinin bünye ve genetik yapısına bağlı olarak nadir görülen bir cousing sendromu türüne yakalandığı raporlar ve belgelerle sabittir. Dolayısıyla, 1997 yılından itibaren hiç görüşülmemiş bir şahsın, bu iğnelerin kullanılmaması için yalvarmasının, müdahalede bulunmasının, ne gerekliği ne gerçekliği fizik olarak mümkün değildir. Müvekkilem hukukun üstünlüğüne inanan biri olarak, Sayın Uluç'un haber kaynaklarının güvenilmez ve yetersiz olduğundan mı, yoksa, hiç kondurmak istemediğimiz kişisel husumetten mi, bu üzücü olaylara sebebiyet verdiğinin, tarafsızlıkla saptanması gerektiği inancıyla, yasal süreci başlatmış bulunmaktadır. Gerek insani, gerek mesleki etik açısından başta Sayın Uluç olmak üzere herkes için hayırlı sonuçlara vesile olmasını can-ı gönülden diliyoruz. Fatma Sezen Yıldırım (Sezen Aksu) Vekili Av. Gökçe Kılıç Gülsaran
|