Almanya, Erdoğan ve dostluk
Türkiye ziyaretinde pek mutlu görünmeyen Schröder'in bir sıkıntısı Erdal Şafak'ın belirttiği gibi partisinin yaşadığı gerileme ise, diğeri de Ankara'ya karşı gizlenemeyecek bir ikiyüzlülüğe mahkum bulunuşudur. Zira Alman Başbakanı Türkiye'ye karşı iki zıt baskının arasında durmaktadır: Birinci baskı, Türkiye ile Almanya arasında mevcut hatırı sayılır boyutta karşılıklı iktisadi bağımlılığın yanı sıra ufukta görülebilen daha geniş ve büyük işbirliği imkanlarının cazibesinden kaynaklanmaktadır. Türkiye ile ortak çıkar açısından hiçbir AB ülkesi Almanya ile kıyaslanamaz. İkinci baskı ise genel Avrupa gerçeklerinden, ' Türkiye karşıtlığı' gerektiren pek çok ' Germen gerekçesi' bulunmasından kaynaklanmaktadır. (Biz onlarla aynı cephede savaş arkadaşı iken bile, Kudüs ortak düşman İngiltere'nin eline geçtiğinde Alman askerleri kutlama töreni düzenliyordu.) Bu iki baskı yüzünden Alman Başbakanı Türkiye'ye karşı ' ne şiş yansın, ne kebap' siyaseti yürütmenin zorluğunu yaşamaktadır. Oysa böyle siyasetlerle ancak devlet tecrübesinden yoksun ' küresel tombala' ürünü ülkeler kandırılabilir. Türkiye çeşitli bakımlardan elinin zayıflığı ve Atatürk sonrasının acıklı ' kahtı rical' sorunu yüzünden Almanya'nın ' ne şiş yansın, ne kebap' tavrını bile bile içine sindirecek görünmektedir. Özal çapında bir ' devlet tüccarı' bile 1986 Türkiye'sinin ' müktesep hakkı' olan ' serbest dolaşım'ı değerinden çok daha düşük fiyata sattığına göre birçok açıdan sıkıntılı durumdaki Erdoğan ne yapabilir? Alman medyasındaki yaygın Türkiye karşıtlığında en küçük bir gerileme görülmezken şimdi üstüne bir de başbakanımızla ilgili kampanya eklenmiştir: -Erdoğan milliyetçiliğin liderliğini devraldı! Schröder'in çok fazla şirinlik yapamamasını anlamak için Der Tagesspiegel gazetesinin yorumuna bir göz atmamız kafidir: -Türkiye'nin Avrupa ölçütlerine en uzak olduğu konu dini özgürlüktür. Başbakan Schröder'in ziyaret etmek istediği İstanbul'daki patrikhane, bütün dünyadaki 330 milyon Ortodoks Hıristiyan'ın dini merkezi. Ancak bu merkez Türkiye'de bir futbol kulübünden daha az hakka sahip. Türkiye eğer AB'ye girmek istiyorsa, din ile devlet arasındaki ilişkileri yeniden düzenlemek zorunda... Erdoğan'ın yeni şartlar karşısında gergin olması anlaşılabilir. Ancak Başbakan acilen değişmesi gereken bir zihniyet sergiliyor. Türkiye'de geçtiğimiz haftalarda tırmanan milliyetçi histeri karşısında Erdoğan modern bir Avrupa devleti vizyonuyla karşı çıkması gerekirken önce sessiz kaldı, sonra ise milliyetçiliğin liderliğini üstlendi . Bu noktada, Erdoğan'ın gerçekten milliyetçiliğin liderliğini üstlenip üstlenmediğini, ayrıca başka ülkelerin başbakanlarının ve bu arada Schröder'in gerçekte milliyetçi olup olmadığını, kimin ne kadar ve nasıl milliyetçilik yapabileceğine ilişkin evrensel bir ölçü bulunup bulunmadığını tartışacak değilim. Mesele ' AB yolunda bir numaralı destekçimiz' diye cömertçe dostluk payesi vermeye devam ettiğimiz Almanya'nın gerçek resmini görüp görememek meselesidir. Elbette ' Almanlar da düşmanımız' demiyorum. Adamlar, her aklı başında millet gibi kendi değerlerinin ve ülkülerinin ışığında Türkiye ile ilişkilere bakmaya çalışıyor. Bunun böyle olması, kendileri açısından en isabetli siyaseti izledikleri anlamına gelmez. Onlar da, bizim her zaman yaptığımızı arada sırada yaparak kendi çıkarları açısından saçmalıyor olabilirler. Ayrıca Alman ahbaplarımız Erdoğan'ın gerginliğini ve bu gerginliğin doğurduğu sonuçları da doğru okuyamıyor. Bazı yerli ahkamcılarımız da aynı yanlışa düşerek başbakanı milliyetçilerin zor durumda bıraktığını sanıyor. Oysa Erdoğan'ın şu andaki en büyük gerilim kaynakları kendi partisi içinde. Mesela Bülent Arınç, kendi çapına tam denk bir makamda bulunmadığı hissiyatı ile ikide bir gündem belirleme sevdasına kapıldıkça ortalık karışıyor. Yine mesela Kemal Unakıtan, hakkında çıkan onca dedikodu yanında oğlu ile ilgili vergi sorusunu basit bir teknik numarayla geçiştirerek adeta kendisiyle ilgili zan ve suçlama batağını daha da derinleştiriyor. Yine mesela üç kilometrelik bir yolun acilen yapılması için talimat verdiği İstanbul bürokratları dört ayda bir adım bile atmayabiliyor. Bu ve benzeri bin türlü ' kara delik'ten sorumlu Erdoğan'ın bizzat seçtiği ve tayin ettiği yığınla ' dost'u varken başka düşmana iş kalmaz.
|