| |
|
|
İktidar hakkında tarafsız bir değerlendirme..
İster kızın, isterseniz sevin. Ama hepiniz bir gerçeği kabul etmek zorundasınız. AK Parti iktidarı ve Başbakan Tayyip Erdoğan, Türk siyasetine yeni bir soluk getirirken sayısız efsanenin gerçekle ilgisi olmadığını da kanıtladılar. Siyasi İslam kökenli ve beyin takımı imam hatipli kadrolar tek başlarına iktidar oldukları takdirde, Türkiye'de rejimin tehlikeye gireceğine inanılırdı. Erbakan'ın Milli Görüşçüleri de iktidar olmuşlardı ama, hiç tek başlarına gelmemişlerdi. Erbakan'ın son koalisyon ortaklığında ise, " Şeriat tehlikesine karşı " 28 Şubat postmodern askeri darbe yapılmıştı. AK Parti'nin tek başına iktidarı neredeyse 3'üncü yılını tamamlamak üzere. Rejim eskisi gibi ayakta. Ama Türkiye'de " Statüko " da yerli yerinde. Burada " Kuvvetler Ayrılığı " değil " Kuvvetler Kargaşası " var. Örneğin Cumhurbaşkanı " Yürütme " erkinin içinde. Ama Sayın Sezer kendini çoğunlukla " Yasama "nın üyesi gibi görüyor. Seçilmiş gibi değil atanmış gibi bir konumu benimsiyor. Anayasa Mahkemesi ve YÖK ise, kendilerinin bütün erklerin üstünde " Dediğim dedik " konumda olduklarını düşünen sözcülere sahip. Bu açıdan Genelkurmay da " Yazısız Anayasa "nın ayrı bir erki konumunda. Yine de AK Parti iktidarının 2.5 yıllık döneminde, " Müslüman Demokrat "lığın, " Muhafazakar Demokrat " kimliğe dönüşebileceği kanıtlandı. Ayrıca eski Milli Görüşçüler'in, " Batı Kulübü " söylemini terk edip, " AB'ci " olabilecekleri de anlaşıldı. Bu dönüşüm Türk siyaset hayatına nefes aldırdı. " Laikçi " iktidarların asla baş edemeyecekleri konularda, AK Parti ve Erdoğan, Siyasal İslam'ın militan kesimlerini nötralize ettiler. AK Parti'nin ABD ile, AB ile, İsrail ile yakınlığını laikçi iktidarlar sergileseydi, her cuma namazı ertesinde kim bilir ne gösterilere sahne olurdu Beyazıt Meydanı? IMF programlarının kitlelere yansıması ne tür Batı düşmanlığına dönüşürdü kim bilir? Bu arada mütedeyyin ve iktidarın kaynağını ilahiyatta arayan seçmenler de gördüler ki, iktidarların dini inançlarının derecesi, dünyevi durumları fazla etkilemiyor. İktidara kim gelirse gelsin, kendi kadrolarına yer ayarlıyor, kendi zenginlerini yaratmaya çalışıyor. Bu açıdan Ak Partililer'in, ANAP'lılardan veya CHP'lilerden farksız olmadığı görüldü. Ayrıca parti içi demokrasi konusunda, Tayyip Erdoğan'la Deniz Baykal arasında fazla fark olmadığı da anlaşıldı. Dini inançları tam olan kadroların iş başında bulunması, siyasi iktidarların ne işsizliği önlemesine, ne kentleri düzenli ve güvenli hale getirmesine, ne eğitim sorununu çözmesine yetiyor. Eğer bir siyasi kadronun üzerinde çalışılmış icraat programı ve dünyaya açık vizyonu yoksa, iktidarda olsalar bile sanki muhalefetteymiş gibi ya durumdan yakınıyorlar, ya da iç ve dış odakların (Mesela Bürokratik Oligarşi) kendilerini engellediğini ileri sürüyorlar. Yakın tarihte Turgut Özal'ın iktidar olur olmaz başlattığı ve Türkiye'yi çok kısa sürede değiştiren yapısal reformları hatırlanırsa, " Vizyon-Misyon-İcraat " olgusunun ne anlam taşıdığı daha iyi anlaşılır. Bereket AK Parti iktidarı ekonomide devraldıkları IMF programının dışına çıkmaya fazla çalışmadılar ve hem enflasyon düştü, hem de Türk ekonomisine ve Türk parasına güven arttı. Bu bile başlı başına önemli bir başarıdır.
|